Neden ÖTEKI MEDYA?


Anasayfa
Güncel
Medya Haberleri
Dosyalar
Medya`dan
Öteki Türkiye
Kültür-Sanat
Etkinlikler Takvimi
Linkler

ARSIV

e-Posta

 

VATAN HAİNİ

 

"Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."

Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

28.7.962

DOSYAMIZDA YER ALAN YAZILAR:

Cumhuriyet: Nâzim Hikmet ve Türk Yurttasligi


Ilhan Selçuk - Sen Nesin, Kimsin?..

Bekir Coskun - Názim'i kurtarin...

Melih Asik

Celal Baslangiç - 'Yurttas Nâzim' geliyor!

ÖTEKI MEDYA - Nazim Hikmet Vatan Hainligine Devam Ediyor Hala

Güneri Civaoglu - Yurttas Nazim

Derya Sazak - Nazim Yili

BAHAR TANRISEVER - Nâzim'a yasak insanlik suçu

Muhsine HELIMOGLU YAVUZ - Rüzgâra Karsi Yürüyen Adam...

Sosyal Ayrintilar Ansiklopedisi -Bizim Yurdumuz Nâzim'in Siirleri

Altan Gökmen - NAZIM'IN ITIBARINI IADE ETMEK MHP'LI BAKANLARA MI KALDI?


 

Cumhuriyet 20.02.01

Nâzım Hikmet ve Türk Yurttaşlığı

 

Kültür Bakanı İstemihan Talay 'ın Nâzım Hikmet 'in yurttaşlıktan çıkarılmasına ilişkin 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararının geri alınması yönündeki önerisini Başbakan Bülent Ecevit 'in benimseyerek Bakanlar Kurulu'nun gündeminegetirmek istemesi, hükümet içerisinde ciddi bir sorun oldu. Hükümetin DSP ve ANAP'lı bakanları, Nâzım Hikmet'in yurttaşlığı konusuna olumlu yaklaşıyor. Ancak MHP'li bakanların çoğunluğu gelişmeler karşısında suskun kalmayı yeğliyor; tutumlarını açıklayanlar ise son derece olumsuz görünüyor. Hatta iki bakan, aktif bir tutumla, karşı kamuoyu oluşturma çabasına kalkıştılar. Hemen her gün bir televizyon kanalında boy gösteriyor, konuşuyor, açıklamada bulunuyorlar.

 

Nâzım'ın yurttaşlığa gereksinimi yoktur!..

 

Önce, bir gerçeği aydınlatmak gerekiyor.

 

Nâzım Hikmet, dünyanın tanıdığı bir şair. Büyük bir sanatçı. Türk dilinin önde gelen şairlerinden. Aziz Nesin 'in deyişi ile,Türkçenin en büyük ustası. Dünyanın büyük kültür ve sanat ansiklopedilerinde, Nâzım Hikmet Türkşairi olarak

anılmaktadır. Kitapları, 60 dile çevrilen tek Türk şairidir. Dünya ış Ödülü'nü alan ilk Türk sanatçısıdır.

 

Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin, Nâzım'ı Türk yurttaşı olarak kabul edip etmemesi, bu değerlendirmeleri hiçbir biçimde etkilememektedir.

 

Nitekim Azerbaycan Kültür Bakanı, Nâzım Hikmet'in Türk yurttaşlığı tartışmalarının yoğunlaştığı bir sırada (17 Şubat

2001 Cuma günü) televizyon kameraları karşısında, net bir açıklamada bulundu: ''Siz Nâzım Hikmet'in yurttaşlığını kabul etmeseniz de, o bizim şairimiz, Türk dilinin, Türkçenin en büyük şairidir.''

 

Benzer bir değerlendirme dünyanın bir başka coğrafyasından, Rusya'dan, Rus Türk İşadamları Birliği'nden geldi: ''... Ünlü şairimizin Rusya'da yarattığı olumlu Türk imajının, bu ülkedeki her türlü ulusal etkinliğimize yardımcı olduğuna dikkat çekmek isteriz.''

 

MHP'li bakanlar ne derse desin, işin gerçeği bu.

 

Nâzım Hikmet, dünya gözünde Türk şairidir, Türk yurttaşı olmamış ne yazar ki?

 

Evet Nâzım Hikmet'in Türk yurttaşlığına gereksinimi yoktur. O, Türkiye'nin sınırlarını aşmış, Türk kültürünü dünyanın

diğer coğrafyalarına taşımış, evrenselleştirmiş bir sanatçıdır...

 

O bir Türk şairidir. Türk şairi olarak anılması için, Türk yurttaşlığına ya da Türk pasaportuna gereksinimi yoktur!.. O şiiri ile kimliğini kanıtlamaktadır!..

 

Bu gerçek, Nâzım'ın şu dizelerinde özlü bir anlatımla yansıyor:

 

Türküler söylendikçe Türk diliyle Seni seviyorum gülüm, dendikçe Türk diliyle Türk diliyle gülünüp Türk diliyle ağıtlar

yakıldıkça, Adnan Bey, Ban anılacağım, Evet, artık gerçeği sizler de görün sayın siyasetçilerimiz:

 

Nâzım Hikmet Türkşairi kimliği ile yaşamaya devam ediyor hâlâ!..

 

Ayırdında mıyız, dünya değişiyor!..

 

Gelişen teknoloji ve üretim güçlerinin yaşadığı büyük gelişme, tüm ülkeleri birbirine yakınlaştırıyor, değişik coğrafyalar ve toplumlar arasında kopmaz bağlar oluşuyor.

 

Soğuk savaş dönemi bitti. Dünya yeni bir değişim sürecini yaşıyor. İnsan hakları ve demokrasi değerleri, her geçen gün

dünyanın yeni coğrafyalarında etkin oluyor. Demokrasi ve insan hakları değerleri, ulusal sınırları tanımıyor, bu anlamda dünya tek bir ülke kimliği kazanıyor, insan hakları gibi pek çok konu, ülkelerin iç işi olmaktan çıkıyor.

 

Dünyanın değişen koşulları, egemen siyasal iktidarların niteliğine bakmaksızın tüm ülkeleri demokratikleşmeye zorluyor, antidemokratik gelişmelere izin vermiyor. İşte, Avusturya seçimleri ve Avusturya Cumhurbaşkanı'nın başına gelenler.Türkiye de bu süreci yaşıyor, dünyadaki değişimden payına düşeni üstleniyor.

 

Türkiye'de tüm siyasi partiler, özellikle de iktidar partilerinin uygulamaları, bu sürecin canlı ve somut örneğini oluşturuyor.Seçim meydanlarındaki sözlerin yerine getirilemediği görülüyor, çünkü yaşam kendi gerçeğini dayatıyor ve uygulatıyor.

 

Ayırdında mıyız, dünya değişiyor!.. Nâzım Hikmet'le ilgili olarak da aynı gelişme yasası geçerliliğini koruyor kuşkusuz.

 

Birinci baskısını 1989 yılında yayımladığım ''Nâzım'ın Siyasal Yaşamı ve Davaları'' adlı kitabımın önsözünde şöyle

deniyor: ''... Nâzım'a veya siyasi düşünce ve inancı ne yönde olursa olsun tüm sanatçılarımıza ve ulusal değerlerimize sahip çıkma yönünde doğru ve demokratik bir anlayış da giderek gelişiyor. Çünkü çağdaş gelişmeler ve demokrasi bilinci bunu gerektiriyor. Kuşkusuz bu gelişme, yasakçı-antidemokratik tutumları da yumuşatıyor, geriletiyor.''

 

Türkiye'nin utancı

 

Gerçekten de öyle. Devletin, Nâzım'a koyduğu ağır yasak, bugün artık geçersiz. Nâzım'ın tüm kitapları yayımlanıyor,

iiirleri radyo ve televizyon kanallarında okunuyor. Devlet Tiyatroları ve birçok özel tiyatro oyunlarını sahneliyor, resimleri sergileniyor, şiirleri şarkılaştırılıyor ve besteleniyor.

 

Evet, Nâzım'a yönelik uygulamalar gözle görülür ölçüde değişiyor... Nâzım'ın yurttaşlık konusu bu gelişme sürecinin dışında mı kalacak?.. Elbette ki hayır!.. Nâzım'ın yurttaşlığının kaybettirilmesine ilişkin 1951 tarihli Bakanlar Kurulu'nun kararı, hukuk dışıdır, antidemokratiktir ve Türkiye'nin bugün de yaşayan bir utancıdır. O nedenle, Nâzım'ın yurttaşlığı somutunda yaşanan bu ayıp, Türkiye'nin demokratikleşmesi sürecinin aşması gereken bir sorun olarak masanın üzerindedir. Soğuk savaş dönemi koşullarının yol açtığı antidemokratik, baskıcı ve hukuk dışı yasaların ve uygulamaların kaldırılması, geleceğe umutla bakmak ve geçmişiyle barışmak isteyen bir toplumun, en doğal beklentisi ve isteğidir... O nedenle de aşılması gerekiyor.

 

Ve son bir nokta:

 

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Kıymet Coşkun 'un basın açıklamasında dile getirdiği gibi,

''Dünyanın değişen koşulları, egemen siyasal iktidarların niteliğine bakmaksızın tüm ülkeleri demokratikleşmeye

zorlamaktadır. Türkiye bu koşulların dışında değildir. Er ya da geç, Nâzım Hikmet ile ilgili bu utanç verici karar

kaldırılacak ve Türkiye bu ayıptan kurtulacaktır.''

 

Evet bu sorun, Nâzım Hikmet'in değil, Türkiye'nin sorunudur ve çözülmesi gerekmektedir.

basa dön

Cumhuriyet 21.02.01

 

25 Temmuz 1951'de komünist düşüncelere sahip olduğu gerekçesiyle yurttaşlıktan çıkarıldı

Nâzım'a yapılan haksızlık

Nâzım Hikmet yurttaşlıktan çıkarılırken Türkiye'de Demokrat Parti iktidarı kurulmuş, tek parti dönemi sona ermiştir. Ama özgürlük gelmemiştir. Baskıcı uygulamalar sürmektedir. Amerika'nın isteklerine uygun bir politik çizgi izlenmeye başlanmıştır.

Nâzım Hikmet, Türk yurttaşlığından hangi nedenlerle ve niçin çıkarıldı?

 

Önce, o günlerin politik havasını şöyle bir hatırlayalım.

Nâzım Hikmet Türk yurttaşlığından 1951 yılında çıkarıldı.

O yıllarda, Amerika ve Sovyetler Birliği arasında son derece ciddi bir gerilim yaşanmaktadır.

Soğuk savaş politikalarının gündeme geldiği bir dönemdir bu yıllar.Dünya ölçeğinde etkin güç ABD'dir. Türkiye Amerika'nın ittifaklar sistemi içerisinde yer almaktadır. Sovyetler Birliği'ne ve Moskova'ya karşı son derece duyarlı bir politika izlemektedir. Amerikan Kongresi'nin Soruşturma Komisyonu uygulamaları, Amerikan ittifaklar sistemi içerisindeki tüm ülkelerde ve doğal olarak Türkiye'de örnek alınmakta ve taklit edilmektedir. Yani, McCarthy'cilik tüm ağırlığı ile egemendir.

Türkiye'de Demokrat Parti iktidarı kurulmuş, tek parti dönemi sona ermiştir. Ama özgürlük gelmemiştir. Baskıcı uygulamalar sürmektedir. Amerika'nın isteklerine uygun bir politik çizgi izlenmeye başlanmıştır. Demokrat Parti iktidarına karşı olan herkesin komünistlikle ve Moskova'nın ya da Sovyet hükümetinin hizmetine girmekle suçlaması yaygın bir uygulama olarak yaşanmaktadır.

Dünyanın ve Türkiye'nin böylesine baskıcı ve puslu bir ortamı yaşadığı sırada, Nâzım Hikmet Moskova'dadır. DP hükümetine karşı yoğun bir faaliyet içerisindedir.

 

Nâzım'ın yurttaşlıktan çıkarılması

 

Bakanlar Kurulu, 25 Temmuz 1951 gün ve 3/13401 Sayılı Kararı ile, Nâzım Hikmet'in, komünist düşüncelere sahip olduğu ve bu amaçla Türkiye'deki hükümet biçimini ve hükümet edenleri eleştirmesi nedeniyle yurttaşlıktan çıkarılmasına karar vermiştir.

Bu karar, 15 Ağustos 1951 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı:

''Pasaportsuz olarak İstanbul'dan Romanya'ya kaçan ve oradan da Moskova'ya giderek havaalanında memleketi aleyhinde beyanatta bulunduğu ve müteakiben radyo yayınlarında Türkiye'nin hükümet şekli ve hükümeti idare edenler aleyhinde geniş propaganda kampanyasına girişerek komünizmi yaymak maksadını güden neşriyatıyla Sovyet hükümetinin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist Nâzım Hikmet Ran'ın kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda yapılacak tebligatın bir fayda vermeyeceği mülahaza edildiğinden Türk vatandaşlığından çıkarılması; İçişleri Bakanlığı'nın 25.7.1951 tarihli ve 40945 sayılı yazısı üzerine, 1312 sayılı kanunun 10. maddesine göre Bakanlar Kurulunca 25.7.1951 tarihinde kararlaştırılmıştır.''

 

Görüldüğü gibi, Bakanlar Kurulu'nca Nâzım Hikmet'in davranışı ''memleketi aleyhine beyanatta bulunmak'' , ''hükümet şekli ve hükümeti idare edenler aleyhinde propaganda yapmak'' ve nihayet, ''komünizmi yaymak maksadını güden neşriyatı'' , ''Sovyet Hükümetinin verdiği hizmeti ifa etmek'' olarak yorumlanmış ve yurttaşlıktan çıkarılma gerekçesi sayılmıştır.Nâzım Hikmet'in kararnameye konu konuşma ve açıklamaları ya da yayın faaliyeti, düşünce açıklama özgürlüğünün kapsamı içerisindedir. Nâzım Hikmet'in salt düşünceleri nedeniyle suçlanarak yurttaşlıktan çıkarılmış olduğu anlaşılmaktadır.

 

Hukuk kabul etmez

 

Böyle bir uygulamayı, hukukun kabul edebilmesi elbette ki mümkün değildir. Ama bu, yaşanmış bir gerçektir. Hükümete ve rejime yönelik her düşünceyi ve eleştiriyi, Sovyetler Birliği hükümetine bağlamak, o günlerin moda tutumudur. Nâzım Hikmet işte bu ruh haliyle suçlanmış ve yurttaşlıktan çıkarılmıştır.

Nâzım Hikmet'in düşünceleri nedeniyle yurttaşlıktan çıkarıldığı gün, Türkiye, Birleşmiş Milletler Teşkilatı'nın üyesidir; 1948 yılında İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni de imzalamıştır(1).

İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin imzacı bulunan her devlet, bildirinin içerdiği hak ve özgürlükleri ayırımsız tüm yurttaşlarına tanımakla yükümlüdür. Bildiri, herkesin düşünce ve inançlarını ülke sınırları içinde ve dışında özgürce açıklama hakkını kabul etmektedir (Md. 18, 19). Öte yandan, herkesin yurttaşlık hakkı bulunduğunu ve hiçbir zaman ''keyfi olarak'' yurttaşlıktan çıkarılmayacağını da öngörmektedir (Md. 15).

 

İlkelerin anlamı

 

Anlaşılan o ki o günün Türkiye'si için, bu ilkelerin pek de bir anlamı yoktur. Bu anormallik içerisinde bir başka boyut daha bulunmaktadır.

Nâzım'ın, yurttaşlıktan çıkarılmasının kanıtı olarak gösterilen ''memleketi aleyhine beyanatta bulunmak'' , ''hükümet şekli ve hükümeti idare edenler aleyhine propaganda yapmak'' ve nihayet, ''komünizmi yaymak maksadıyla neşriyatı'' yönündeki faaliyetinin suç niteliğinde olup olmadığı da belirsizdir.

Kararname bu eylemlerin içeriğini tartışma konusu yapmamaktadır; bu yönde herhangi bir değerlendirmeye yer vermemektedir.

Nâzım Hikmet'in bu düşünce ve faaliyetinin yasalar karşısında ''suç'' sayıldığı belirtilmemektedir.Bu anlamda bir iddia bile söz konusu edilmemektedir. Gerçekten de, kararnamede sözü geçen bu eylemler nedeniyle 1951 yılında ve daha sonraki yıllarda, Nâzım Hikmet hakkında ne bir soruşturma yapılmış, ne de bir dava açılmıştır.

 

Kanıtlar

 

Nâzım Hikmet, beyanat vermek, yayın yapmak gibi nedenlere dayanılarak yurttaşlıktan çıkartılmıştır. Bu eylemler, Nâzım'ın Sovyet hükümetinin hizmetine girdiğinin kanıtı kabul edilmektedir. Yurttaşlıktan çıkarmayı gerektirici olduğu ileri sürülen söz konusu beyanat ve yayının ne zaman, nasıl ve ne şekilde gerçekleştiği, içeriğinin ne olduğu, Sovyet hükümeti ile ilişkisinin bulunup bulunmadığı, hiçbir metinde, hiçbir belgede veya kararnamede tartışılmış bile değildir.

Bu beyanat ya da yayın faaliyetinin, yurttaşlıktan çıkarılmayı gerektirici nitelikte veya bu anlama gelecek bir biçimde kullanıldığına ya da gerçekleştiğine ilişkin de ciddi bir kanıt ve değerlendirme bulunmamaktadır. Öne sürülmüş değildir.

Dikkatlice okunduğunda görüleceği gibi, kararnamede, tek satırla olsun, bu yönde bir anlatım ve değerlendirme, hatta tek bir sözcük bile bulunmamaktadır.

Gözü kara hükümet

Bu iddialar, hukuka uygun ve ciddi kanıtlar olmaksızın ileriye sürülmektedir. O nedenle iddia hukuki bir dayanaktan yoksundur, soyut suçlamadan ibarettir.

Oysa, hukuk, suçlamaların kanıtlanması yükümlülüğünü öngörmektedir. Her iddianın, onu ileri süren tarafından kanıtlanması gerekir. Bu, hukukun temel ilkesidir. Hükümetin daha ilk adımda, hukukun bu ilkesini görmezden geldiği anlaşılmaktadır. Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılmasına ilişkin kararnameyi bu yönüyle hukuki saymak olanaksızdır. Kararname yasaya aykırıdır, keyfi bir uygulamayı ifade etmektedir.

Ne ki, hükümet, gözünü karartabilmiş ve böylesine bir kararı alabilmiştir. O nedenle bu karar, Türk tarihinin yüz karasıdır, utanılası bir ayıbıdır.

 

(1) Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Bildirisini, 6 Nisan 1949 tarih ve 3/9119 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 27 Mayıs 1949 tarih ve 7217 No'lu Resmi Gazete'de yayımlamıştır.

 

Bakanlar Kurulu Nâzım Hikmet 'i yurttaşlıktan çıkarırken keyfi davranmıştır

Hukuk dışı verilen karar

Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılması kararı 23 Mayıs 1928 tarihinde kabul edilen 1312 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 10/1. maddesi kuralına dayandırılmıştır. Bu

maddenin öngördüğü eylem, 'vatan hainliği suçunun' kapsamı içerisinde değildir. Bakanlar Kurulu kararnamesinde, bu anlamda bir irtibat dahi kurulmamıştır.

Yurttaşlıktan çıkarma yasasında, kişinin yabancı bir devletin görevini üstlenmesi noktasında, tahminde bulunmak ya da yorumla karar vermek olanaksızdır. İddianın, kesin kanıtlarla kanıtlanması gerekmektedir. Bakanlar Kurulu kararnamesinde, Nâzım Hikmet'in Sovyet hükümetinin bir hizmetini üstlendiği iddiası doğrulanmamıştır.

İçişleri Bakanlığı'nın Nâzım Hikmet ile ilgili dosyasında yer alan Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılmasına ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğü'nün ''teklif yazısı'' 25 Temmuz 1951 tarihini taşımaktadır. Bu yazı aynı gün, İçişleri Bakanlığı'na sunulmuş, ardından özel ulakla Başbakanlığa ulaştırılmıştır. Başbakanlık, Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılması kararnamesini yine aynı gün içerisinde hazırlamış ve gün bitmeden işlemin sonuçlandırılmasını istemiştir. Bakanların ve Cumhurbaşkanı'nın imzası da tamamlanır ve Nâzım Hikmet, bir gün içerisinde yurttaşlıktan çıkarılır. Telaşla ve aceleyle alınan bir karardır bu.

 

Hukukun gözüyle bakılacaksa

 

Söylenen ya da iddia edilen şu:

Nâzım Hikmet ''vatan hainliği suçunu'' işlediği için yurttaşlıktan çıkarıldı. O nedenle, karar doğrudur, yerindedir, hukuka uygundur.

Eğer hukukun gözü ile bakılacaksa, işte o zaman daha ciddi olunması gerekmez mi? Hemen belirtelim. Bu iddia doğru değil. Tümüyle yanlış.

Türk hukukunda vatan hainliği suçu, ilk kez, Büyük Millet Meclisi'nin 29 Nisan 1920 tarihli 2 Sayılı ''Hıyanet-i Vataniye Kanunu'' ile tanımlanmıştır. Nâzım Hikmet, bu kanun nedeniyle hiçbir zaman suçlanmamış ve yargılanmamıştır.

Nâzım Hikmet ile ilgili tüm davalar, uygulanması istenilen yasa maddesi her ne olursa olsun, komünizm düşüncesini yaymak kastına dayalıdır. Harp Okulu ve Donanma Mahkemeleri'ndeki siyasal komplo nitelikli son yargılamalar da bu anlamdadır. Nâzım Hikmet, yaşamı boyunca düşünce ve inançları nedeniyle yargılanmıştır. Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılması kararı ise 23 Mayıs 1928 tarihinde kabul edilen 1312 Sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 10/1. maddesi kuralına dayandırılmıştır. Bu maddenin öngördüğü eylem, ''vatan hainliği suçunun'' kapsamı içerisinde değildir. Kararnamede, bu anlamda bir irtibat dahi kurulmamıştır. Bu ön belirlemeden sonra konunun özüne dönelim.Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılması kararı hukuka ve yasaya uygun mudur?

Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 10/1. maddesinin öngördüğü düzenleme şöyledir: ''Madde 10 - Ecnebi bir devletin askerlikten gayrı bir hizmetini deruhte etmiş olanlardan kabul ettiği hizmetin tayin olunacak müddet zarfında terki için Türkiye'de bulundukları mahal hükümetleri ve ecnebi memleketinde Türk elçilik ve şehbenderhaneleri vasıtasile verilecek emre imtisal etmeyen veya Türkiye ile muharip olan bir devletin hizmetinde bilamezuniyet devam eden Türkler vatandaşlıktan ıskat olunabilir.''

Görüldüğü gibi yasa, Türkiye'de veya Türkiye dışında herhangi bir ülkede yaşayan bir Türk'ün, ''Ecnebi bir devletin askerlikten gayrı bir hizmetini deruhte etmiş'' olmasını (üstlenmesini), yurttaşlıktan çıkarma nedeni saymaktadır.

Yasanın öngördüğü düzenleme gereğince, üstlenilen işin, askerlik dışında ve yabancı devletin hiyerarşisi, yani disiplini içerisinde olması ya da yabancı devlet yönetiminin istencine bağlı olarak gerçekleşmiş bulunması ve nihayet, süreklilik göstermesi gerekmektedir.

Kişinin yabancı bir devletin görevini üstlenmesi noktasında, tahminde bulunmak ya da yorumla karar vermek olanaksızdır. İddianın, hukuka uygun ve kesin kanıtlarla kanıtlanması gerekmektedir. Kararname, Nâzım Hikmet'in Sovyet hükümetinin bir hizmetini üstlendiği iddiasını ve ayrıca söz konusu hizmetin, yasanın tanımına uygun nitelik taşıdığı tartışmasını bile yapmamakta ve bu yolda herhangi bir kanıta da dayanmamaktadır.

Ayrıca belirtelim ki Nâzım Hikmet'in Sovyet hükümetinin verdiği hizmeti ifa ettiğine ilişkin hükümetin iddiası samimi de değildir. Yaşam, bu iddiayı yadsımaktadır. Anımsanacağı üzere, Nâzım Hikmet'in yurtdışına çıkışı 17 Haziran 1951 günü gerçekleşmiştir. Moskova'ya gidişi ise 29 Haziran 1951'dir. Aradan bir ay geçmeden, 25 Temmuz 1951 günü yurttaşlıktan çıkarılmıştır.

Kısacası hükümet, Nâzım Hikmet'in Moskova'ya gelir gelmez henüz kendisine barınacak bir yer bile bulmadan, ayağının tozuyla propaganda ve yayın faaliyetine başlamış olduğunu iddia etmektedir. Böyle bir iddia ne derece içten ve ciddi olabilir ki?

 

Yurttaşlıktan çıkarma

 

Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 10. maddesine göre, Türk yurttaşlığından çıkarılma kararı verilebilmesi belli bir usule bağlanmıştır.

Yasanın getirdiği düzenlemeye ya da usule göre, yabancı bir devletin bir hizmetini üstlenen Türk yurttaşına, söz konusu hizmeti, belirtilecek süre içerisinde terk etmesi için bir süre verilir, eğer bu süre içerisinde bu görevi bırakmamışsa veya izinsiz olarak sürdürmüşse, bu takdirde yurttaşlıktan çıkarılması kararı alınabilir. Bu koşul, yasanın bağlayıcı bir kuralıdır.

Bu kural yerine getirilmeden, kişinin yurttaşlıktan çıkarılması mümkün değildir. Aksi halde verilecek karar yasaya aykırı olur.

Bakanlar Kurulu, yasanın öngördüğü bu usule uymaksızın Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılmasına karar vermiştir. Bakanlar Kurulu'nun kararnamesinde, ''... Sovyet hükümetinin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist Nâzım Hikmet Ran'ın kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda yapılacak tebligatın bir fayda vermeyeceği mülahaza edildiğinden Türk vatandaşlığından çıkarılması (...) kararlaştırılmıştır'' denilmektedir.

Yalnızca bu özellik bile, Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılması kararının ne denli keyfi olduğunu göstermeye yetmektedir. Evet, karar hukuk dışıdır.

MHP'li bakanlara birkaç soru...

Televizyon kanallarında ileri geri konuşmayı marifet sayan MHP'li bakanlar!..

Sizler;

UNESCO'nun 2002 yılını, Türk Dilinin Şairi ''Nâzım Hikmet'in Yüzüncü Yılı'' olarak ilan etmesine karşı mısınız?

İnanın, bunu tüm Türkçe Dünyası ve Türkiye bilmek istiyor!...

Sizler; 2002 yılı boyunca, Türkiye'nin tüm dünya gündeminde konuşuluyor, izleniyor olmasını istemiyor musunuz? Nâzım Hikmet'in adının, Türkiye'ye böyle bir fırsat sağlamasına karşı mısınız?

İnanın, bunu tüm Türkiye bilmek istiyor!..

basa dön


Ilhan Selçuk - Cumhuriyet 20.02.01

Sen Nesin, Kimsin?..

 

Daha ne gazozumuz Amerikandı, ne köftemiz; Babıâli Yokuşu'nun başında İzmirli Şerbetçi ile Meserret Kıraathanesi birbirine bakardı; deniz parsellenmemiş, hava kirlenmemiş, toplum kokuşmamıştı; köşedeki gazeteciden ''Zincirli Hürriyet'' dergisini almıştım; birinci sayfadaki şiiri okumaya başladım:

 

Dörtnala gelip Uzak Asya'dan

 

Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan

 

bu memleket bizim

 

Bilekler kan içinde

 

dişler kenetli

 

ayaklar çıplak

 

ve bir ipek halıya benzeyen toprak

 

bu cehennem bu cennet bizim...

 

....

 

Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür

 

ve bir orman gibi kardeşçesine

 

bu hasret bizim

 

Şiiri okurken bir heyecan dalgası sarmıştı benliğimi, tüylerim diken diken olmuştu, tırmandığım Babıâli Yokuşu ayaklarımın altında dalgalanıyor gibiydi.

 

Şimdi düşünüyorum; bana o unutulmaz anı yaşattığı için Nâzım Hikmet 'e borçlu değil miyim?.. Bir arada orman gibi

kardeşçesine yaşayıp ağaçlar kadar özgür olmak amacını yurttaşlarına ilk kez aşılayan şairimizin dizeleri okullarda

sınıfların duvarlarına asılmalı; öğrencilere ezberletilmeli..

 

**

 

Nâzım gibi bir şair daha var mı dünyada?..

 

Yarım yüzyıl öncesinde sorundu..

 

Bugün de sorun!..

 

Neymiş?.. Nâzım Hikmet vatan haini imiş, komünistmiş; hükümetteki MHP'li bakanlar verip veriştiriyorlar; bugün Apo varsa, Nâzım Hikmet yüzündenmiş; bugünkü ideolojik kavganın kaynağı Nâzım imiş; vatandaşlığa alınamazmış, affedilmesi olanaksızmış...

 

Ne olur Nâzım komünist olursa?.. Batı dünyasında komünist romancı, öykücü, şair, oyun yazarından geçilmiyor; Gorki 'den Aragon 'a değin açılan yelpazeyle rüzgârlanıyor yazın dünyası!.. Bir yazar ya da şair, Hıristiyan, Musevi, Budist, kitapsız, kitaplı, Zerdüşt, mümin, inançsız, tektanrılı ya da çoktanrılı olabilir; geçmiş, gelecek uygarlıklarda hangisini

yasaklayabilirsin?..

 

Sofokles 'i tanrılarıyla özdeşleştirip Antigone 'u defterden silelim mi?.. Kral Oidipus yazılırken dünyada ne

Müslümanlık vardı, ne Hıristiyanlık, ne sosyalizm, ne komünizm, ne kapitalizm!..

 

Adına sanat denen kavramın ideolojilerden soyutlanmış içeriğindeki öz değeri algılamayan kişinin 2001 yılında tam anlamında ''hırt'' sayılması gerekmez mi?..

 

*

 

Utanç verici bir olay yaşıyoruz.

 

Yeni milenyumun başlangıcında, geçen yüzyıldan miras kalan ''Nâzım Hikmet sorunu'' 57'nci koalisyon hükümetinde ilkelliğin tartışmasına dönüştü.

 

''- Nâzım vatandaşlığa alınmalı mı?..''

 

Kimi MHP'li bakan, bir marifetmiş gibi gazetecilere demeç veriyor:

 

''- Bu yoldaki kararname önüme geldi, imzalamadım, Nâzım Hikmet vatan hainidir.''

 

Türkiye'nin malını mülkünü, taşını toprağını, fabrikasını, bankasını, iletişim ağını, bağımsızlığını, yani istiklalini ve

onurunu üç-beş kuruş için haraç mezat yabancılara ipotek eden ya da satan kim?..

 

Sen değil misin?..

 

Vatanseverlik buysa..

 

Nâzım elbette vatan haini...

 

Ya sen nesin?..

basa dön


Bekir Coşkun – Hürriyet 15-02-2001:

Názım'ı kurtarın...

 

BENCE Názım Hikmet bu adamların eline düşmemeli...

 

 

Büyük şair, bu adamların kara ellerine, münasebetsiz ağızlarına, tükenmiş vicdanlarına kalmamalı...

 

 

Toplum zaten Názim Hikmet'i kendi şairi, kendi parçası, kendi soyundan-sopundan, kendi içinde görüyorsa görüyor...

 

 

Eğer o akılsız-şom ağızlı adamın izni ile Názım Hikmet Türkiye'ye dönecekse...

 

 

Dönmesin...

 

*

 

Tarikat şeyhinin İstanbul'un en özel yerine gömülmesi için iki saatte toplanan imzalar, Názım Hikmet gibi bir evrensel şair için bir türlü toplanamadı...

 

Birisi tarikat şeyhi...

 

Çağdaşlığa ve aydınlığa direnişin simgesi...

 

Türkiye Batı'ya açılmak isterken, yaratılan kara tablolarla, ülkenin önüne set çeken anlayışın sembolü...

 

Öbürü şiirlerini tüm dünyanın okuduğu, Alaska'dan Malezya'ya kadar tüm toplulukların tanıdığı, harflerle yarattığı sevgi-barış dünyasına Batılıların gıpta ettikleri bir büyük şair...

 

 

Birincisini en bulunmaz yere gömmek için telaşlanan-koşuşturan-yırtınanlar, ne yazık ki sıra Názım'a gelince, olmadık hakaretleri sıralamaya başlıyorlar...

 

 

Názım'ı Türkiye'ye getirme ya da vatandaşlığını iade etme onurunu bunlara vermeyin...

 

Bırakın kalsın...

 

*

 

Yine; kentlerin tepeleri anıt mezarlarla doldu...

 

 

Milliyetçi-maneviyatçı Büyük Türk Büyüklerinin mezarları ile...

 

 

Gazetelerde ise her gün onların arkalarında bıraktıkları yıkıntıyı, çetelerini, esrarengiz servetlerini, şaşırtıcı-garip ilişkilerini okuyorsunuz...

 

 

Onlara tepelerde yer var...

 

 

Ama Názım'a bir ağaç gölgesi yok...

 

 

Olmasın da...

 

 

Bu adamların gönlü ile Názım'a iade-i itibar verilecekse verilmesin, kalsın...

 

 

Ne bir zırnık onur...

 

 

Ne bir ağaç gölgesi...

 

 

Toplumun vefası gibi o yüce duyguda, o tarihi belgede, o sevgi ve barış isteyen girişimde, bu adamların imzası olmasın...

 

 

Bence Názım'ı bunların elinden kurtarın...

 

 

Kalsın...

basa dön


Melih Aşık-Milliyet 20.02.01

 

Sözde Nazım'a itibarını iade edecekler. Oysa konuştukça asıl kendilerinin bir itibar ve ihtiyaç krizi içinde bulundukları anlaşılıyor. Sevgili Bekir Coşkun sütununda diyor ki:
"Bu adamların gönlü ile Nazım'a iade-i itibar verilecekse kalsın. Bence Nazım'ı bu adamların elinden kurtarın."
Sevgili Arda Uskan da dün Radikal'de noktayı şu sözlerle koyuyordu:
"Bırakın o Moskova'daki mezarında rahat rahat yatsın.
Bu utanmazlar ülkesinde bir dünya sanatçısının ne yeri var ki?"
Alın bizden de o kadar...

basa dön


Celal Başlangıç-Radikal 29.01.01

'Yurttaş Nâzım' geliyor!

Nâzım Hikmet'in yurttaşlık hakkının iadesi için Kültür Bakanlığı hazırlıklara başladı. 100. doğum yıldönümü nedeniyle 2002 'Uluslararası Nâzım Hikmet Yılı' olarak kutlanacak. 21'inci yüzyılda Türkiye belki de bir ayıbından daha kurtulacak

 

Celal BAŞLANGIÇ
Vartan İhmalyan, Güzel Sanatlar Akademisi'nde mimarlık öğrenimi görüyor. İkinci Dünya Savaşı yılları. Daha üniversite öğrencisiyken er olarak askere alınıyor. O yıllarda liseyi bitirenler yedek subay oluyor. Ama herhalde Ermeniliğinden ötürü, er olarak Vartan'a eski amele taburlarındaki gibi yol yapımı için Çivril'de taş kırdırılıyor.
Askerden dönüp okulunu bitiriyor. Bir yandan mimar, diğer yandan TKP üyesi olarak çalışıyor. İlk kez 1944'te yakalanıyor. Sirkeci'deki ünlü Sansaryan Han'da sorgulanıyor, uzunca bir tutukluluktan sonra serbest kalıyor. 1946'da Vartan bir kez daha yakalanıyor. Yine Sansaryan Han'da bu kez üç ay yatıyor.
Serbest kaldıktan sonra Türkiye'den göçmeye karar veriyor Vartan. Eşiyle birlikte İstanbul'dan Paris'e geçiyor. Amacı, Fransa'dan gelmelerine izin verilen kafilelere katılarak Sovyet Ermenistanı'na göçmek. Ama onlar Paris'e varana kadar göç durdurulur. Vartan'la karısı, transit vizeyle girdikleri Fransa'da sekiz yıl yaşamak zorunda kalır.
1956'da Vartan eşiyle birlikte TKP tarafından Budapeşte Radyosu'nun Türkçe bölümüne gönderilir. Ama Macaristan'da 'karşı-devrim' çıkınca Çekoslovakya'ya sığınmak zorunda kalırlar. Prag'da Nâzım Hikmet ile karşılaşır.
Onun aracılığıyla Varşova'ya atanır. Buradaki radyonun Türkçe Servisi kapanınca açıkta kalırlar. TKP bu kez Vartanları Pekin Radyosu'nun Türkçe Servisi'nde çalışmak üzere Çin'e gönderir. Ancak, Çin-Sovyet anlaşmazlığı çıkınca 1961'de Moskova'ya geçmek zorunda kalır Vartan İhmalyan. Bu kez de Moskova Radyosu'nun Türkçe Servisi'nde çalışmaya başlar.
3 Haziran 1963 Pazartesi sabahı radyodaki işine gitmek üzere evinden çıkar Vartan. İki gün önce sözleşmişlerdir. O gün akşam, Vartanlara akşam yemeğine gidecektir Nâzım.
"Kendi kendime 'Hele şu yorumu düzelteyim, sonra Nâzım'a telefon edip akşama bize geleceğini ansıtayım' diye düşünüyorum. Yorumu bitirdim, telefona doğru giderken daktilo Fatma abla 'Vartan yoldaş' dedi 'Şimdi Vera telefon etti. Nâzım yoldaş ölmüş, sizi eve çağırıyor'. Bendeki şaşkınlığa bakın ki, 'Olamaz canım, bu akşam bize gelecekti!' diyorum."
Buz kesmiştir Vartan. Hüngür hüngür ağlamaya başlar. Bir koşuda gider Nâzım'ın evine. Sarılıp ağlaşır evdekilerle. Bir ara Nâzım'ın çalışma odasına girer. Masasının üzerindeki takvimin 3 Haziran tarihli yaprağında kendi el yazsıyla "Vartan'a" yazısını görür.
Bu yazı bugün bile orada durmaktadır.
İşte o günden tam 37 yıl sonra Moskova'da pırıl pırıl bir haziran sabahı, büyük bir kalabalıkla ellerimizde karanfillerle Novodeviçi Mezarlığı'na doğru yürürken aklıma geldi Vartan İhmalyan. Bir heykel galerisine benziyor mezarlık; taşlardan yapılmış sanat eserlerinin arasından çiçekler fışkırmış. Böylesine güzel bir mezarlığı görünce neredeyse öleceği geliyor insanın. Çünkü, ölümün karanlığından çok, sonsuz bir yaşama çağırıyor herkesi.

 

Nâzım'ın çınarı Moskova'da


Geçen yıl, 37'inci ölüm yıldönümünde Nâzım Hikmet'i mezarı başında anmak için Türkiye'den gelen sanatçılar, yazarlar, bilim insanları, dostları 'kutsal bir emanet' taşıyorlardı. Bu Eskişehir'den yola çıkan, Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen'in elleriyle seçtiği, yaklaşık iki metrelik bir çınar ağacıydı. Tam 37 yıl sonra yerine geliyordu Nâzım'ın 'Vasiyet'i: "Yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani / -öyle gibi de görünüyor- /Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni / ve de uyarına gelirse / tepemde bir de çınar olursa / taş maş da istemez hani..."
Ne yazık ki bu anı göremedi Vartan. 1987 yılında, Moskova'da sonsuzluğun okyanuslarına yelken açtı tıpkı Nâzım Hikmet gibi...
Ama başka şeyleri gördü Vartan. Büyük ustanın, Gogol, Çehov, Mayakovski, Ehrenburg gibi ünlü yazar ve ozanların; bilim adamlarının, sanatçıların, seçkin komutanların, devlet adamlarının bulunduğu Novodeviçi Mezarlığı'na gömüldüğünü... Ölümünden hemen sonra Sovyet Yazarlar Birliği'nin Nâzım'ın basılmış ve basılmamış tüm yapıtlarını içeren büyük bir devlet arşivi kurulduğunu... Yapıtlarını incelemek üzere bir komisyon oluşturulduğunu... Nâzım üzerine dergilerde inceleme yazıları yayımlandığını, üzerine kitaplar yazıldığını, tartışmalar yapıldığını... Yugoslavya'da yapılan bir Sovyet gemisine Nâzım Hikmet adının verildiğini, bu geminin ilk seferinde Çanakkale ve İstanbul boğazlarından geçerken resmi görevlileri nasıl da şaşırttığını... Kitaplarının birçok yayınevi tarafından bütün Sovyet cumhuriyetlerinde büyük tirajlarla basıldığını... Yazdığı senaryolar üzerine filmler çekildiğini, tiyatro oyunlarının birçok cumhuriyette sahnelendiğini... Oysa Nâzım, Memet Fuat'ın anlatımıyla "Nâzım Hikmet, 1938'de tutuklanmasından, 1963'te Moskova'da ölümüne kadar hiçbir Türkçe kitabın üzerinde kendi adını göremedi."
Vartan, Vera Klimenko adında bir Sovyet kadın botanikçisinin yeni yetiştirmiş olduğu bir gül türüne 'Nâzım Hikmet' adının verdiğini de gördü, 75'inci doğum yıldönümü nedeniyle Sovyet Posta-Telgraf Bakanlığı'nın üzerinde Nâzım'ın resmi bulunan çok sayıda posta zarfı çıkardığını da... Şimdi Nâzım'ın 100'üncü doğum yıldönümü geliyor. 2002'nin 'Uluslararası Nâzım Hikmet Yılı' olarak anılması için
UNESCO nezdinde girişim yapıldı. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Başkanı Aydın Aybay "UNESCO'ya yönelik girişim olumlu bir kararla sonuçlanırsa, bu hepimiz için, ülkemiz için kültür zaferi olacaktır. Böyle bir kararın Nâzım Hikmet'in yapıtlarının okul kitaplıklarına konulmasını hâlâ yasaklayan kafalara da anlamlı bir ders olacağını sanıyorum" diyor.
Kültür Bakanı İstemihan Talay da bu başvuruyu uluslararası girişimlerle destekliyor. Ama işin ilginci Nâzım Hikmet hâlâ daha Türkiye Cumhuriyet yurttaşı değil. Türkiye'yi terk etmek zorunda kaldıktan sonra 'Bakanlar Kurulu kararıyla yurttaşlıktan çıkarılmış. Şimdi Kültür Bakanlığı Nâzım'ın yurttaşlık hakkınının iade edilmesini Bakanlar Kurulu gündemine getirmeye hazırlanıyor.
Bugünlerde Nâzım Vakfı, şairin yedi şiirinden bestelenen yedi şarkıdan oluşan, çok kaliteli bir belgeselle süslenen video CD çıkardı. Kültür Bakanlığı da bu çalışmaya katkıda bulundu. İşin ilginci Nâzım yıllarca bu ülkenin mahpushanelerinde yattı, yurtdışında memleketinin hasretiyle öldü. CD'de yer alan şarkıları besteleyenlerin, yorumlayanların çoğunluğunu da bu ülkenin cezaevlerinde yatmış, sürgün hayatı yaşamış; kimi ülkesine dönemediği için memleketine hasret, kimi de pasaport verilmediği için yurtdışına tedaviye gidemediğinden Türkiye'de ölmüş sanatçılar oluşturuyor.
CD'nin ilk şarkısı büyük usta Ruhi Su'dan. Nâzım'ın görkemli yapıtı Kurtuluş Savaşı Destanı'nın 'Kadınlarımız'ı. Nâzım'ın şiirini ilk saza döken Ruhi Su, siyasal düşüncelerinden dolayı beş yıl cezaevinde yatmış. 12 Eylül yönetimi, yakalandığı amansız hastalığın tedavisi için yurtdışına çıkmasına izin vermeyince belki de zamanından önce ülkesinde yaşamını yitirdi.
Nâzım'ın ünlü Japon Balıkçısı'nı yorumlayan Sümeyra Çakır, Ruhi Su'nun öğrencilerinden. Yönetimini üstlendiği Maden-İş Sendikası Korosu'na 'Enternasyonal Marşı'nı söylettiği için hakkında ağır suçlamalarla dava açıldı 1980'de. Bu yüzden yurtdışına çıkmak zorunda kaldı. Çok genç yaşta yakalandığı hastalık nedeniyle 1990'da yurtdışında yaşamını yitirdi.
CD'nin üçüncü şarkısı 'Karlı Kayın Ormanında'yı bestelerken 12 Mart Türkiye'si koşullarında İsveç'te sürgündedir Zülfü Livaneli:"Nâzım Hikmet'in Moskova'da yurt özlemiyle yazdığı şiiri bana da çok denk düşüyordu. Çünkü, ben de o sıralarda Türkiye'ye gelemiyordum. Stockholm'de yaşadığımız öğrenci evinin yakınında da kayın ormanı vardı ve karlar içindeydi. Ve ben hep o yolda yürüyüp bu besteleri düşünüyordum. Duygusal olarak bir örtüşme vardı Nâzım'la."

 

Sürgünlerde bestelenen şiirler


Dördüncü şarkının bestecisi ve yorumcusu da Cem Karaca; "Çok yorgunum, beni bekleme kaptan/Seyir defterini başkası yazsın / Kubbeli, çınarlı mavi bir liman / Beni o limana çıkaramazsın."
Siyasi nedenlerle sekiz yıl yurtdışında yaşamak zorunda kalmıştı Karaca ve Türk vatandaşlığından çıkarılmıştı. 1987'de Türkiye'ye döndü ve yeniden vatandaşlığa alındı. 'Mavi Liman' bestesi için "O, Varna'dan bakıyordu, ben de Kos Adası'ndan karşı kıyıya. Her şey birdenbire dökülüverdi" diyor.
Bir CD'deki yedi 'Nâzım Hikmet Şarkısı'nın içine bile bir ülke yönetiminin kendi sanatçılarına nasıl da hoyrat davrandığının o kadar çok belgesi sığıyor ki... Geçmişteki hoyratlığın benzer ya da başka yöntemlerle günümüzde de sürdüğünü görünce insan geride bıraktığımız 20'nci yüzyıldan mı, yoksa yeni başladığımız 21'inci yüzyıldan mı utanacağını kestiremiyor.
Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Kıymet Coşkun'un hükümetten sivil toplum örgütlerine, üniversitelerden iş çevrelerine dek bir çağrısı var:
"Gençlerimizin Türkçemizin ve Türk edebiyatının zirvesi; sevgi, barış ve özgürlük duygularıyla dolu Nâzım Hikmet'i tanımak, anlamak hakkını sağlamak için; ülkemizi, kültürümüzü ve sanatımızı tüm insanlığa duyurmak, insanlığın ortak kültür hazinesini geliştirmek için gelin, Nâzım Hikmet ile dünyaya açılalım!"
Şimdi, Nâzım'ın yurttaşlık hakkının iadesi için başlatılan girişim Kültür Bakanlığı aracılığıyla Bakanlar Kurulu'na getirilecek. 100'üncü doğum yıldönümü nedeniyle 2002'nin 'Uluslararası Nâzım Hikmet Yılı' olarak kutlanması için girişimler başladı bile. Nâzım TC yurttaşı olursa büyük bir utançtan geç de olsa kurtulur Türkiye. Nâzım Hikmet'in kişiliğinde; yıllarca cezaevinde yatırdığı, yurtdışında siyasi mülteci olarak yaşamak zorunda bıraktığı sanatçısından, aydınından, yazarından, gazetecisinden, bilim insanından, bunca yıllık ceberut yönetim anlayışının dolaylı da olsa özürü dilenir belki. Yani Nâzım bir şey kazanmaz ama, Türkiye 21'inci yüzyılda hiç değilse bir ayıbından kurtulur. Çünkü yurttaşlık hakkı iade edilse de edilmese de geçen yüzyılda olduğu gibi 21'inci yüzyılda da Nâzım türkülerini söylüyor hâlâ!..

basa dön


ÖTEKI MEDYA:

Nazım Hikmet Vatan Hainliğine Devam Ediyor Hala

 

Nazım Hikmet 25 Temmuz 1951 tarihinde,Vatana ihanet ettiği gerekçesiyle, 13401 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle vatandaşlıktan çıkarılır.Kültür Bakanı Istemihan Talay`ın önerisiyle, 50 yıl sonra,Nazım`a

vatandaşlığın  iadesini öngören Bakanlar Kurulu Kararnamesi imzaya açıldi.

 

Kabinenin MHP`li bakanları Esad Coşan Kararnamesini hiç zaman geçirmeden imzalarken,Nazım`a vatandaşlık iadesini öngören Kararnameyi imzalamakta nazlanıyorlar.Seçimlerden sonra hükümet kurulma tartişmalarının yaşandığı sıralarda,ülkücülerin değiştiğini ifade eden MHP`lilere bugün bakınca,MHP`de nasıl bir değişiklik olduğunu kestirmek güç.

 

Partinin paralarını,ülkücülerin Almanya`dan bavullarla gönderdikleri paraları iç edip,gizli gizli kendi özel hesabına, milli bankalar dururken yabanci bankalara, yatırdığı iddia edilen Başbuğ`larını savunmaktan aciz kalan,kem küm etmekten öteye gidemeyen ülkücüler ne kadar değişti?

 

Su Mehmet Gül denen geçmişi karanlik zatın Nazım hakkında söylediklerine bakarmısınız:

 

-Zaten dirisine tahammül ettiğimiz bir sürü Nazim Hikmet var. Onun ölüsü de gelirse alır müzeye koyarız.

-Nazım Hikmet`in ele alınır tarafı yok ama neredeyse dünyanın en büyük şairi ilan edecekler.

-Cumhuriyet döneminde onun gibi en az 10-15 şair yetişti.

-Nazım`ın tapusu bize değil Polonya`ya ait.

 

Mehmet Gül ve onun gibileri bu ülkeye ne vermişler ki kan ve şiddetten başka.Yeri geldiğinde törelerine sığınarak kendi içlerinde de şiddete yönelen,Cumhurbaşkanlığına adaylığını koyan milletvekillerini yumruklamaya kalkan,kendi düşüncelerini savunmayan her kezi fütursuzca vatan haini ilan edenlerin mi tekelinde ülke sevgisi.

 

Nazım`ın şiirlerinin 41 ülkede yayınlanması olgusunu paranoid bir ruh haliyle, o ülkelerin Türkiye düşmanı olduklarını iddia etmekle geçiriyorlar.O ülkeler arasında ülkücülerin hayallerini besleyen o büyük Turan`ın türki devletleri de var.Peki Nazım`ın şiirlerinin henüz yayınlanmadığı ülkeler Türkiye dostu mu?

 

Mehmet Gül ve onun gibi düşünenler bu hayattan iz bırakmadan tarihin derinliklerinde kaybolup gidecekler.

Nasıl 50 yıl önce Nazım`ı  komediye çalan uydurmaca iddialarla hapislere atıp,ellisinden sonra hasta yüreğiyle

askerlik yapmasını isteyen,öldürüleceğinden çekinerek çok sevdiği vatanından kopup Moskova`ya gidince O´nu

vatan haini ilan edip vatandaşlıktan çıkaranların isimleri  bugün hafızalardan silinmişse, bugün saldırgan, nefrete çalan üsluplarıyla Nazım Hikmet`in yeniden Türk Vatandaşlığı`na karşı çıkanlarin isimleri de tarihin çöplüğünde hakettikleri yeri alacaktır.

 

Sen mutlu ol Nazım!Çakallar ulumaya devam etsin.Bizim Sana olan sevgimiz ne Bakanlar Kurulu Kararnamesi`nin ne de vicdanlarıyla hasaplaşmamış, dünyaya siyah beyaz bakmaktan öteye gidemeyen Politikacılarin tekelindedir.

basa dön


Güneri Civaoğlu  Milliyet  - 11.02.01

Yurttaş Nazım

 

Çalışma odamda, sol omuzuna dökülmüş uzun sarı saçlarını yıkayan çıplak bir kadın heykeli...

Bu yapıt, Nazım Hikmet'in Novadeviçye'deki mezar taşını yapan Vladimir Lemport ve Nikolay Silis'in imzalarını taşıyor.Nazım'ın "Rüzgara Karşı Yürüyen Adam" şiirinden esinlenerek görüntüsünün işlendiği mezar taşında "Uluslararası Barış Ödülü Sahibi Türk Şairi Nazım Hikmet" yazar.

Türk şairi ama, hala Türk vatandaşı değil.

                            

Nazım'a suikast girişimleri

 

Koray Düzgören ve bir grup arkadaşla Şair için hazırladığımız TV belgeselinden bazı bölümler yansıtayım.Eşi Vera anlatıyor:"Nazım'ı Bulgaristan'da zehirlemeye kalkışmışlar.

Bir davette, Nazım'ın yanında çok güzel bir Bulgar kadın şair

oturuyormuş.Önce Nazım'a yemek servisi yapılmış.Nazım, kibar bir adam olduğu için servis yapılan tabağı kadına ikram etmiş... 20 dakika sonra kadın, ağır bir zehirlenme geçirmiş.Ambülansla hastaneye götürülmüş. 2 ay hastanede kalmış.Kadın gençti, dayandı... Ama, ya Nazım yeseydi o yemeği..."

                           

Ünlü Rus şair Yevtuşenko da anlatıyor:"Nazım'ın evinde oturuyorduk.Ansızın içeriye bir adam girdi. Nazım'ın önünde diz çöktü.Özür diliyordu. Onu, KGB Şefi Beria'nın yardımcısı çağırtmış ve 'bir otomobilkazası düzenleyerek Nazım'ı öldüreceksin' demiş. Adam bir süre savsaklamış. Sonra Stalin öldü. Beria da tutuklandı. Adam da Nazım'dan özür dilemeye gelmiş.Nazım, diz çöken adamı kaldırdı... Kucaklayıp öptü.

'İçelim birlikte, ruhun temiz senin' dedi."

                           

Stalin putları

 

Nazım'a kızıyorlardı, çünkü... Yevtuşenko'ya göre "Nazım

idealistti."Kaçıp Moskova'ya geldiği günlerde, Nazım'ın Yazarlar Birliği'nde yaptığı konuşmayı, gene Yevtuşenko anlatıyor:"Nazım, şöyle demişti: 'Her sahnede, yoldaş Stalin pohpohlanıyor.Görüşmemizde ona açık yüreklilikle söyleyeceğim ki, kendisinintanrılaştırılmasına karşı çıkmalıdır. Çünkü nereye gidersem gideyim, her

yerde onun çok zevksiz büstlerini ve portrelerini gördüm. Bunlar, taşralı küçük burjuva zevkiyle yapılmışlar.' Daha konuşmanın bu cümlelerinde, 440 sanatçının doldurduğu salon boşalmıştı...

Çünkü... O devirde Stalin'e, dolaylı bir eleştiri bile, hapsi boylamayı ya da Sibirya'ya sürülmeyi gerektiriyordu. Nazım'a dokunamadılar.Ama... Stalin'le randevusu iptal edildi."

                           

İvanoviç yaşadı mı?

                           

Dahası... Nazım, "İvanoviç Yaşadı mı?" adlı eseriyle şimşekleri iyice üstüne çekti.Rejimi acımasızca eleştiriyordu.

Kremlin, oyunu gösterimden kaldırdı.Kitaplarını az basıyorlardı. Satış geliri de az oluyordu.Geçim sıkıntısı çekiyordu.Oysa... Hem yeni evlendiği genç ve güzel sanatçı Vera'ya, hem de eskieşi Münevver Hanım ve oğlu Mehmet'e bakmak zorundaydı.

Türkçe yayın yapan "Bizim Radyo"da konuşması istendi.

"Böylece maddi sıkıntılarının azalabileceği" söylendi.

Ama... O, ülkesine ve ülkesinin insanlarına karşı tek kelime bile etmedi.Söylemleri TCK'dan çıkarılan 142. maddenin "arkaik suç" kavramına ancak giriyordu.

                            

Ve... "Mutlu Ol Nazım" oyunundan bir bölüm:

 

"Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım. Biliyorum bunu...

Bizim barışmamız ölümümden sonra olacak. Gün gelecek, belli çevrelerin nefreti, politikacıların budalalığı, hatta kimi yazarların kıskançlığı geçecek, anlamsızlaşacaktır..."

basa dön


Derya Sazak  Milliyet-11.02.01

Nazım Yılı

 

Kültür Bakanlığı, Nazım Hikmet'in 100. doğum yılı olan 2002'de uluslararası düzeyde anılması için UNESCO nezdindeki girişimleri sürdürüyor.

Nazım, geçen yüzyılın en büyük şairlerinden biri olarak kabul ediliyor.Dünyaca anılacak olması Türkiye açısından gurur vericidir. Ancak Nazım'la ilgili UNESCO'ya çağrıda bulunurken, 50 yıllık bir ayıbı da temizlemek gerekiyor.

 

MHP'nin imza atmakta "nazlandığı" yurttaşlık kararnamesinden söz ediyoruz!Kültür Bakanı İstemihan Talay doğru bir iş yaptı; Nazım Hikmet'le ilgili 25 Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptal edilerek yuttaşlık

haklarının geri verilmesi yönünde bir öneri hazırladı. Bakanlar Kurulu kararına ilk imzayı Başbakan Ecevit attı.

 

İlginçtir.Esad Coşan kararnamesi DSP'nin "takiyeci" kanadınca elden dolaştırılıp, ANAP ve MHP'li bakanlara jet hızıyla imzalatılırken Nazım Hikmet'le ilgili girişim nedense ağırdan alındı. Eşzamanlı çıkmadı.

 

Ecevit dün konuyu Devlet Bahçeli'yle görüştüğünü, imza sorunu olmadığınısöylüyordu.Kültür Bakanı Talay, MHP'nin "töreci" kanadını ikna edebilmek için öneri yazısında "Başbuğ"u anarak, 1994 yılı kongresinde Nazım'ın Kurtuluş Savaşı Destanı'ndaki, "Dört nala gelip uzak Asya'dan, Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim" dizelerini okuyan Türkeş'i referans göstermiş.

 

MHP'li bakanlar da imza atarsa,Türkiye'nin 2002 yılının UNESCO tarafından "Nazım Hikmet Yılı" olarak ilan edilmesi konusundaki girişimi daha etkili hale gelebilir.Nazım'a yurttaşlık hakkını iade etmeden uluslarası etkinliklere

sahiplenmenin inandırıcılığı olabilir mi?

 

Dileriz, kabinedeki eksik imzalar bu hafta tamamlanır.

Yurttaşlık yolu, ünlü şairin Moskova'daki mezarının Türkiye'ye

getirilmesinin adımını oluşturabilir mi?

Elbette son söz ailesinin ancak kendi "vasiyet"i açık:

 

"Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni,

tepemde bir çınar

olursa taş maş da istemez hani..."

 

Radikal 11.02.01

Retçi bakanlara Nâzım'dan şiir

 

İSTANBUL - Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı, ünlü şairin vatandaşlığa     yeniden kabul edilmesi kararnamesini bazı bakanların imzalamayacaklarını açıklamalarına sert tepki gösterdi. Hapiste 17 yılını geçirmesine karşın Nâzım Hikmet'i en çok yaralayanın yurttaşlıktan çıkarılması olduğu belirtilen açıklamada, kararnameyi imzalamayan bakanlara Nâzım'ın şiiriyle yanıt verildi. Açıklamada, Nâzım'ın şiirindeki "Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından, hey gidi dünya çıkarılmışım. Beni Türklükten, halkımın evladı olmaktan, milletime ölümsüz bağlı bulunmaktan kimse, hiçbir kuvvet çıkaramaz, ayıramaz..." sözlerine yer verildi.

Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Vakfı Genel Sekreteri Kıymet Coşkun, Nâzım'ın 1951'de vatandaşlıktan çıkarılmasının politik bir karar olduğunu anımsattı. Nâzım

Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılma kararının kaldırılmasının 'iadei itibar' olarak görülemeyeceğini belirten Coşkun, "Bu çaba Türkiye'nin geçmişindeki antidemok-ratik,hukuk dışı uygulamalarının düzeltilmesi girişimidir. Onun iadei itibara gereksinimi yoktur. Er ya da geç Nâzım Hikmet ile ilgili bu utanç verici karar kaldırılacak ve Türkiye bu ayıptan kurtulacaktır" dedi.

basa dön


BAHAR TANRISEVER - Cumhuriyet 11.02.01

 

Hükümetin MHP kanadının, Nâzım Hikmet'e yurttaşlık hakkı verilmesine karşı çıkması tepki gördü

Nâzım'a yasak insanlık suçu

ANKARA - Hükümetin MHP kanadının, Nâzım Hikmet 'e yurttaşlık hakkının geri verilmesine ilişkin kararnameye soğuk bakması, sanatçı ve yazarların tepkisine yol açtı. Şair Şükrü Erbaş , kararname ile bir yanlışlığın düzeltileceğine işaret ederken ''MHP'li bakanlar ya da milletvekilleri Rusya'ya gitsinler, Nâzım buraya gelsin'' dedi.

 

Şair Salih Bolat da Nâzım Hikmet'inevrensel ölçülerdeki şairliğinin ''MHP'nin iznine bağlı olmadığını'' belirterek ''Nâzım'ın topluma, kültürümüze mal olmasını,

kuşakların onun şiirinden tat almasını geciktirmek bir insanlık suçudur'' diye konuştu.

 

Hükümetin, Nâzım Hikmet'i yurttaşlıktan çıkaran 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali amacıyla imzaya açtığı

kararnameye özellikle MHP'li bazı bakan ve milletvekillerinin karşı çıkışıyla başlayan tartışma büyüyor. Şair Şükrü Erbaş ,

MHP'lilerin tavrını değerlendirirken ''MHP'li bakanlar ya da milletvekilleri Rusya'ya gitsinler, Nâzım buraya gelsin. İyi bir değişim olur'' diye konuştu.

 

Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Kıymet Coşkun , kararnamenin Nâzım Hikmet'e ''iade-i itibarı'' şeklinde basına  yansıdığına dikkat çekerek ''Onun yurttaşlığı ile ona itibarının iade edildiğini düşünenler yanılmaktadır. Onun iade-i itibara gereksinimi yoktur. Ama bu ülkenin insanlarının, hepimizin Nâzım Hikmet'e gereksinimi vardır'' dedi.

 

Şair Salih Bolat , Nâzım Hikmet'in ''evrensel ölçülerde'' bir şair olduğunu belirterek ''Onun evrensel şairliği MHP'nin iznine bağlı değildir'' dedi.

 

Şair Ali Cengizkan , Nâzım Hikmet'in yurttaşlığı ve mezarının Türkiye'ye getirilmesinin ilk kez 4 yıl kadar önce gündeme geldiğini anımsatırken ''Mezarı gerçekten Moskova'da kalabilir. Esas olan yurttaşlığının geri verilmesi'' dedi.

 

Yazar Ayla Kutlu , Nâzım Hikmet'e Türkiye'nin yakışacağını vurgularken ''O her zaman bizim yaşamımızın içindeydi. Şimdi sanatsal kimliğiyle hukuksal haklarının kendi ülkesinde birleşmesi düşüncesi bile bana mutluluk veriyor. Sonucunun olumlu olacağına inanıyorum'' diye konuştu.

 

Şair Hüseyin Atabaş , başından beri Nâzım Hikmet'in gömütünün Türkiye'ye getirilmesine karşı olduğunu, bunu dili döndüğünce söylemeye çalıştığını belirtti.

basa dön


Muhsine HELİMOĞLU YAVUZ - Cumhuriyet 20.02.01

Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam...

 

 

Nâzım 'ın vatandaşlığı tartışmalarını, televizyondan içim yanarak ve haklı bir öfkeyle kuşatılmış olarak izliyorum: Onun değerini hiç mi hiç anlayamamış olan, daha doğrusu beyinlerine, kimbilir daha hangi yaşlarda geçtikleri, hangi ''tedrisat'' tezgâhlarında kendi istençleri dışında takılmış at gözlüklerinden kurtulup anlamak istemeyen, belki de anlamaları hiç mi hiç mümkün olmayan kimilerinin, bu büyük dünya şairini , yayvan ağızları ve bozuk Türkçeleriyle bir kez daha aynı aymazlığa düşüp vatan haini ilan etmelerini, daha doğrusu onlara bu fırsatın verilmesini, pek çok aydınımız gibi ben de acı ve öfkeyle izliyorum... Oysa Nâzım'a vatandaşlığının geri verilmesi, Nâzım'dan çok ülkemiz için, halkımız için büyük bir onurdur. Buna oylarıyla, imzalarıyla birinci derecede katkıda bulunacakların ise yaşamlarında kendileri fark etmeseler de belki de hiç hak etmedikleri bulunmaz bir onur olacaktır. Yönetimdeki eşi benzeri görülmemiş ''büyük ve eşsiz'' uyumun bozulmaması uğruna, bu insanlara, hiç anlayamadıkları ve hiç hak etmedikleri, bu büyük onur verilmemelidir. Nâzım bu beyinlere birkaç gömlek büyük gelir. Bu nedenledir ki, Sayın Kültür Bakanı lütfen bu önerinizi derhal geri çekin ve Nâzım'ın adının, hiç mi hiç yakışmayan ağızlarda ''gevelenmesine'' böylece bir son verin. Şu aşamada yapacağınız en yararlı eylem bu olacaktır sanırım.

 

Nâzım'ın vatandaşlığına ancak yine onun tanımıyla o ''hiç yaşamamışçasına ölen, topraktan bilen, Nasrettin Hoca gibi

ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülen'' halkımız karar verebilir. Halk ise onu kendisinden hiç uzak tutmamıştır ki, yeniden geri almaya kalksın. Öyleyse ortadaki bu yapay ve tamamen formel vatandaşlık sorununun da bir geçerliliği yoktur. Bu ülke ve bu dünya ne kadar bizimse Nâzım da o kadar bizimdir. Kimi aymazlar, kör bir inatla her ne kadar görmezden gelmeye çalışsalar da Nâzım, Türk dilinin en büyük şairidir. Çünkü körler görmese de yıldızlar parlamaya devam ederler. Doğru dürüst okuyup yazamadıkları, dahası konuşamadıkları yanlış yayık Türkçeleriyle, ona bu hakkı vermeyeceklerini televizyon kameraları önünde gülünç bir kasıntıyla söylemelerinin ise realitede hiçbir ''kıymeti harbiyesi'' yoktur. Ayrıca özdeksel çıkarları gereği,lider sultası altında sinmiş bu aslanlar, yine ''büyük uyum'' adına, yarın liderlerinden gelecek bir işaretle bunu imzalamaya

kalkarlarsa, içine düşecekleri acınası durumu nasıl açıklayacaklardır.

 

Bir kaç tümcede özetleyeceğim şu halk anlatısı, bu durumla çok iyi örtüşmektedir: Aslan, şaşıp düşerek dostluğuna kabul ettiği bir tilki tarafından tuzağa düşürülerek, eli kolu bağlanır. Yine dostluğunu sunması koşuluyla da bir fare tarafından, ipleri çözülerek kurtarılır. Kurtulur kurtulmaz yürüyüp giderken de ardından, hani kalıp beni dostluğuna kabul edecektin diye bağıran fareye, aslanların tilkiler tarafından bağlandığı ve fareler tarafından da kurtarıldığı bir ülkede benim yerim olamaz der ve ardına bile bakmadan yürüyüp gider.

 

Hey koca şair, hey Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam, sen ki yürüyüp gitmelerin ve binbir acılı özlemlerin ustasısın, önceden yaptığın gibi, var yine yürü git... Milyonlarca aydınlık ve sevgi dolu yüreği de yüreğinle birlikte götürerek...

basa dön


Sosyal Ayrıntılar Ansiklopedisi - www.sosyal.cc.st

Bizim Yurdumuz Nâzim'in Siirleri

Sevgili Nâzim,

 

Yine senin vatandasligini tartismaya basladilar. Senin yeniden Türk vatandasi olmani isteyenler, daha dogrusu, sana vatandaslik hakkinin iadesini isteyenler, konuyu namuslari gibi savunuyorlar; haklilar, israrlilar. Ama ya digerleri? Onlar, bulunduklari yerden, haklariymis gibi;

becerebilirlermis gibi; ve sanki dünya sairi Nâzim'a ulasabilirlermis gibi;ve sanki söyledikleri kendileri disinda birileri tarafindan kabul görür ve geçerli bulunurmus gibi; senin üstüne fikir beyan etmeye basladilar.

 

"Vatan hainidir ama iyi sairdir" diyorlar senin için. Gülme gerçekten öyle diyorlar. Hani sen;

"vatan polis copuysa

Ödeneklerinizse, maaslarinizsa vatan,

Vatan Amerikan üsleri, Amerikan bombasi, Amerikan donanmasi, topuysa,

Vatan kurtulmamaksa kokmus karanligimizdan,

ben vatan hainiyim."

diyorsun ya. Anlamamislar. Ama sen aldirmazsin onlara, çünkü biraz sonra anlatacaklarim daha vahim. Onlar açisindan yani.

 

Bir tanesi, vatandaslik hakki için bizzat senin gelip basvurman gerektigini söylemis. Iyi olurdu... Medyaci diliyle "bir ilki gerçeklestirirdin" ve canli yayin bile yaparlardi. Biz de söyle iki laf ederdik karsilikli amaaa...

 

Bir digeri, (genel baskan olani), "bir güzellik yapilmaliydi ben de destek oldum" demis. Toplumda gerginlik yaratan bu tür konularin artik Türkiye gündeminden düsmesi gerektigini düsündügünden, meseleye destek verecek ve verilmesini saglayacakmis. "Biz iktidari kaybetmek istemiyoruz"un Türkçesi, tabani da kirmadan çig tavuk yemenin "güzelligi"....

 

Ayni partiden bir baskasi, "dirisi ise yaramadi ölüsü mü yarayacak" demis.Ülke olarak Avrupa Birligine girmeye çalisirken, onlarin biyiklarini kesiyoruz, kavga görüntülerini saklayip, "yok yok bunlar valla degistiler"diye kendimiz inanmadigimiz seylere elalemi inandirmaya çalisiyoruz ya, tüm bunlar olurken, 2002 yilinin UNESCO tarafindan Nâzim yili ilan edilmesi için çaba gösterilmesini kiskanmis olmalilar. Su sonuncusu kemiklerini birkaç kez yerinden oynatacak bir laf (gülmekten tabii); bir bakan söylemis; "Ben ölülerle ugrasmiyorum, hayvanlarla, tarimla ugrasiyorum" demis.

 

Ama neyse ki, seninle ilgili bir kararin onlara kalmasinin bu ülkenin ayibi oldugunu söyleyip, "Nâzim"i rahat birakin, bu adamlarin elinden kurtarin" diyen bir halk var. Çünkü onlar,

"Türkiye Cumhuriyeti vatandasligindan, hey gidi dünya çikarilmisim." Dizelerini animsiyorlar. "Beni Türklükten, halkimin evladi olmaktan, milletime ölümsüz bagli bulunmaktan kimse, hiçbir kuvvet çikaramaz, ayiramaz..." diye yazdigini da... Gençler ve yaslilar, kadinlar ve erkekler,

berberler ve entelektüeller, üstelik sadece Türkiye'de degil dünyada da pek çok insan duygularini ve düsüncelerini senin siirlerinle ifade ediyor ya...

 

Hani senin siirlerin bizim yurdumuz ya...

Ve o yurdun sinirlari, dünyayla bütünlesiyor ya; ve onlar o yurdun kapisindan bir türlü giremiyorlar ya... Yani aslinda onlar seni degil de sen onlari kabul etmiyorsun ya...

"Yani, öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi,

yetmisinde bile, meselâ, zeytin dikeceksin,

hem de öyle çocuklara falan kalir diye degil,

ölmekten korktugun halde ölüme inanmadigin için,

yasamak, yani agir bastigindan."

basa dön


Altan Gökmen – Habertürk Internet Sitesi

NAZIM'IN ITIBARINI IADE ETMEK MHP'LI BAKANLARA MI KALDI ?

 

Hüsnü Yusuf Gökalp, Enis Öksüz ve Osman Durmus... Türkçe'nin, Türk Edebiyati'nin gelmis geçmis bu en önemli üç isminin edebiyat haricinde ortak bir noktalari daha var. Bildiniz; üçü de mevcut hükümette bakan. Birincisi

Tarim ve Köyisleri, ikincisi Ulastirma, üçüncüsü de Saglik konularinda aziz milletimizin hizmetine kosuyor.

Nefes almadan, dur durak bilmeden çalisarak cümle aleme parmak isirtan "muhtesem trio", ne yazik ki; omuzlarindaki bu mukaddes vazifeler nedeniyle sanat ve edebiyata son dönemde kafi zaman ayiramiyor, yazi ve düsüncelerinin

tiryakisi genis kitlelerin ruh zenginliklerine yeterince seslenemiyorlardi.

Neyse ki Bakanlar Kurulu'nda imzaya açilan bir kararname sayesinde vatandaslarimiz, bahsi geçen dev edebiyatçilarimizin hasret kaldiklari degerli fikirleriyle az da olsa hasir nesir olabildi. Üç kiymetli ozan ve ayni zamanda siyaset adamimiz, Nazim Hikmet'in vatandaslik hakkinin iadesine iliskin kararnameyi imzalayip imzalamayacaklari konusundaki sorulara, asagidaki veciz karsiliklari verdiler:

Tarim ve Köyisleri Bakani Hüsnü Yusuf Gökalp: "1990`dan beri biriken çiftçi borçlari var, kuraklik var, tarimin meseleleri var, onlarla ugrasiyorum. Ben su anda canlilarla ugrasiyorum. Önümüze gelince düsünürüz".

Ulastirma Bakani Enis Öksüz: "Gidin mahkeme kararlarini arastirin. Ben fikrimi söyledim, açik söyledim, net söyledim, lafi bulandirmadim. Bu memlekette fikirler söylendigi zaman demokrasi olur. Koalisyon protokolü ve hükümet programinda olmayan bu teklifin olup olamayacagi takdire bagli".

Saglik Bakani Osman Durmus: "Benim öyle bir kararnameden bilgim yok".

Görüldügü üzere üç degerli ilim ve fikir adami da, kendilerine yakisan heybet ve cesamette konusarak, özlü görüslerini hiçbir kargasaya mahal vermeden ortaya koymus. Türk dünyasinin yetistirdigi bu nadide degerlere sahip çikan ve çatisi altinda toplayan Milliyetçi Hareket Partisi ne kadar

övünse azdir.

Insallah öz be öz bu topraklarin çocugu olan ve milletimizin "entelektüel gelisiminde" azimsanmayacak katkilara sahip Haluk Kirci ve Mehmet Ali Agca gibi büyük "eylem adami ve düsünürler" de en kisa zamanda kendilerine reva görülen mezalimi atlatir, memleketin sanat ve edebiyat gündeminde yeniden hak ettikleri belirleyici role kavusurlar. Bilhassa su anda "canlilarla" ugrasan Tarim ve Köyisleri Bakani, duayen edebiyatçi Hüsnü Yusuf Gökalp'i, "derin tecrübeleriyle" bu sikintidan kurtarir ve "ruhani" meselelere rücu edebilmesinde kendisine ilham kaynagi olurlar!Nazim Hikmet'in vatandasligini iade etmek için imzaya açilan kararname de bu suretle belki bir ise yarar ve kimin ne oldugu biraz daha ortaya çikar. Elli yil önce Demokrat Parti'nin vatandasliktan çikardigi Nazim Hikmet, elli yil sonra daha da "demokrat" bir koalisyon tarafindan siyasi pazarlik konusu yapilir, vatandaslik hakkinin iadesi için MHP'li bakanlarin ne

söyleyeceklerine bakilir. Hem dua edin de Basbakan yarin öbür gün çikip "imzalar tamam; Nazim Hikmet Süleymaniye'ye defnedilecek" demesin. Olur mu olur; biliyorsunuz Hüsamettin Özkan'in bu aralar "isi basindan askin"; her daim kollayacak hali pek kalmadi Ecevit'i!

Yahu Türkiye gerçekten bir tuhaf oldu. Nazim'in vatandasligi için MHP'den icazet bekleniyor, hatta laf zaman zaman "iade-i itibar"a bile getiriliyor; sanki koca Nazim'in ihtiyaci varmis gibi. Sanki MHP'li bakanlar kararnameye imza koymasalar Nazim'in incileri dökülecekmis, degeri eksilecekmis gibi.

Yani Nazim Hikmet Kurtulus Savasi Destani'ni, "Hüsnü Yusuf Gökalp, Enis Öksüz ve Osman Durmus bana vatandasligimi iade etsin" diye mi yazmisti? Nazim yasasa ne derdi acaba bu duruma; kimse düsündü mü? Elli yilin ayibini temizlemek için baska taseron mu kalmadi? Cevabi sagliginda zaten kendisi vermis Nazim'in; fazla söze ne hacet:

"Ben bir insan,

ben bir Türk sairi Nazim Hikmet

ben tepeden tirnaga insan

tepeden tirnaga kavga, hasret ve ümitten ibaret."

Affet bizi Koca Nazim. Rahat uyu; neyse ki görmedin bugünleri.

 

 

 basa dön

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Anasayfa - Güncel - Medya Haberleri - Dosyalar - Kültür-Sanat - Medya`dan - Etkinlikler Takvimi - Arsiv - Linkler - e-Posta

 

 

 

 

Iletisim:
e-Posta:
otekimedya@gmx.net
Fax: +49 (180) 50 52 59 60 69 47

webmaster: webmaster@otekimedya.com