|
|
|
|
|
|
|
VATAN
HAİNİ
"Nâzım Hikmet
vatan hainliğine devam ediyor hâlâ. Evet, vatan hainiyim, siz
vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt 28.7.962
Nâzım
Hikmet ve Türk Yurttaşlığı
Kültür Bakanı İstemihan Talay 'ın Nâzım Hikmet 'in yurttaşlıktan
çıkarılmasına ilişkin 1951 tarihli Bakanlar Kurulu
kararının geri alınması yönündeki önerisini Başbakan
Bülent Ecevit 'in benimseyerek Bakanlar Kurulu'nun gündeminegetirmek
istemesi, hükümet içerisinde ciddi bir sorun oldu. Hükümetin DSP ve
ANAP'lı bakanları, Nâzım Hikmet'in yurttaşlığı
konusuna olumlu yaklaşıyor. Ancak MHP'li bakanların
çoğunluğu gelişmeler karşısında suskun
kalmayı yeğliyor; tutumlarını açıklayanlar
ise son derece olumsuz görünüyor. Hatta iki bakan, aktif bir tutumla,
karşı kamuoyu oluşturma çabasına kalkıştılar.
Hemen her gün bir televizyon kanalında boy gösteriyor, konuşuyor,
açıklamada bulunuyorlar. Nâzım'ın yurttaşlığa
gereksinimi yoktur!.. Önce,
bir gerçeği aydınlatmak gerekiyor. Nâzım Hikmet, dünyanın tanıdığı bir şair.
Büyük bir sanatçı. Türk dilinin önde gelen şairlerinden.
Aziz Nesin 'in deyişi ile,Türkçenin en büyük ustası. Dünyanın
büyük kültür ve sanat ansiklopedilerinde, Nâzım Hikmet Türkşairi
olarak anılmaktadır.
Kitapları, 60 dile çevrilen tek Türk şairidir. Dünya ış
Ödülü'nü alan ilk Türk sanatçısıdır. Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti'nin, Nâzım'ı Türk yurttaşı
olarak kabul edip etmemesi, bu değerlendirmeleri hiçbir biçimde
etkilememektedir. Nitekim
Azerbaycan Kültür Bakanı, Nâzım Hikmet'in Türk yurttaşlığı
tartışmalarının yoğunlaştığı
bir sırada (17 Şubat 2001
Cuma günü) televizyon kameraları karşısında, net
bir açıklamada bulundu: ''Siz Nâzım Hikmet'in yurttaşlığını
kabul etmeseniz de, o bizim şairimiz, Türk dilinin, Türkçenin
en büyük şairidir.'' Benzer
bir değerlendirme dünyanın bir başka coğrafyasından,
Rusya'dan, Rus Türk İşadamları Birliği'nden geldi:
''... Ünlü şairimizin Rusya'da yarattığı olumlu
Türk imajının, bu ülkedeki her türlü ulusal etkinliğimize
yardımcı olduğuna dikkat çekmek isteriz.'' MHP'li
bakanlar ne derse desin, işin gerçeği bu. Nâzım
Hikmet, dünya gözünde Türk şairidir, Türk yurttaşı
olmamış ne yazar ki? Evet
Nâzım Hikmet'in Türk yurttaşlığına gereksinimi
yoktur. O, Türkiye'nin sınırlarını aşmış,
Türk kültürünü dünyanın diğer
coğrafyalarına taşımış, evrenselleştirmiş
bir sanatçıdır... O bir Türk şairidir. Türk şairi olarak anılması için,
Türk yurttaşlığına ya da Türk pasaportuna gereksinimi
yoktur!.. O şiiri ile kimliğini kanıtlamaktadır!..
Bu gerçek, Nâzım'ın şu dizelerinde özlü bir anlatımla
yansıyor: Türküler söylendikçe Türk diliyle Seni seviyorum gülüm, dendikçe Türk diliyle
Türk diliyle gülünüp Türk diliyle ağıtlar yakıldıkça, Adnan Bey, Ban anılacağım, Evet, artık
gerçeği sizler de görün sayın siyasetçilerimiz: Nâzım Hikmet Türkşairi
kimliği ile yaşamaya devam ediyor hâlâ!.. Ayırdında
mıyız, dünya değişiyor!.. Gelişen teknoloji ve üretim güçlerinin yaşadığı
büyük gelişme, tüm ülkeleri birbirine yakınlaştırıyor,
değişik coğrafyalar ve toplumlar arasında kopmaz
bağlar oluşuyor. Soğuk savaş dönemi bitti. Dünya yeni bir değişim sürecini
yaşıyor. İnsan hakları ve demokrasi değerleri,
her geçen gün dünyanın yeni coğrafyalarında etkin oluyor. Demokrasi ve
insan hakları değerleri, ulusal sınırları
tanımıyor, bu anlamda dünya tek bir ülke kimliği kazanıyor,
insan hakları gibi pek çok konu, ülkelerin iç işi olmaktan
çıkıyor. Dünyanın değişen koşulları, egemen siyasal iktidarların
niteliğine bakmaksızın tüm ülkeleri demokratikleşmeye
zorluyor, antidemokratik gelişmelere izin vermiyor. İşte,
Avusturya seçimleri ve Avusturya Cumhurbaşkanı'nın
başına gelenler.Türkiye de bu süreci yaşıyor,
dünyadaki değişimden payına düşeni üstleniyor.
Türkiye'de tüm siyasi partiler, özellikle de iktidar partilerinin uygulamaları,
bu sürecin canlı ve somut örneğini oluşturuyor.Seçim
meydanlarındaki sözlerin yerine getirilemediği görülüyor,
çünkü yaşam kendi gerçeğini dayatıyor ve uygulatıyor.
Ayırdında mıyız, dünya değişiyor!.. Nâzım
Hikmet'le ilgili olarak da aynı gelişme yasası geçerliliğini
koruyor kuşkusuz. Birinci baskısını 1989 yılında yayımladığım
''Nâzım'ın Siyasal Yaşamı ve Davaları'' adlı
kitabımın önsözünde şöyle deniyor: ''... Nâzım'a veya siyasi düşünce ve inancı ne yönde
olursa olsun tüm sanatçılarımıza ve ulusal değerlerimize
sahip çıkma yönünde doğru ve demokratik bir anlayış
da giderek gelişiyor. Çünkü çağdaş gelişmeler
ve demokrasi bilinci bunu gerektiriyor. Kuşkusuz bu gelişme,
yasakçı-antidemokratik tutumları da yumuşatıyor,
geriletiyor.'' Türkiye'nin
utancı Gerçekten de öyle. Devletin, Nâzım'a koyduğu ağır yasak,
bugün artık geçersiz. Nâzım'ın tüm kitapları yayımlanıyor, iiirleri radyo ve televizyon kanallarında okunuyor. Devlet Tiyatroları
ve birçok özel tiyatro oyunlarını sahneliyor, resimleri
sergileniyor, şiirleri şarkılaştırılıyor
ve besteleniyor. Evet, Nâzım'a yönelik uygulamalar gözle görülür ölçüde değişiyor...
Nâzım'ın yurttaşlık konusu bu gelişme sürecinin
dışında mı kalacak?.. Elbette ki hayır!.. Nâzım'ın yurttaşlığının
kaybettirilmesine ilişkin 1951 tarihli Bakanlar Kurulu'nun kararı,
hukuk dışıdır, antidemokratiktir ve Türkiye'nin
bugün de yaşayan bir utancıdır. O nedenle, Nâzım'ın
yurttaşlığı somutunda yaşanan bu ayıp,
Türkiye'nin demokratikleşmesi sürecinin aşması gereken
bir sorun olarak masanın üzerindedir. Soğuk savaş dönemi
koşullarının yol açtığı antidemokratik,
baskıcı ve hukuk dışı yasaların ve uygulamaların
kaldırılması, geleceğe umutla bakmak ve geçmişiyle
barışmak isteyen bir toplumun, en doğal beklentisi
ve isteğidir... O nedenle de aşılması gerekiyor. Ve son bir nokta: Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Kıymet
Coşkun 'un basın açıklamasında dile getirdiği
gibi, ''Dünyanın değişen koşulları, egemen siyasal iktidarların
niteliğine bakmaksızın tüm ülkeleri demokratikleşmeye zorlamaktadır. Türkiye bu koşulların dışında
değildir. Er ya da geç, Nâzım Hikmet ile ilgili bu utanç
verici karar kaldırılacak ve Türkiye bu ayıptan kurtulacaktır.''
Evet bu sorun, Nâzım Hikmet'in değil, Türkiye'nin sorunudur ve
çözülmesi gerekmektedir. Cumhuriyet 21.02.01 25 Temmuz 1951'de komünist
düşüncelere sahip olduğu gerekçesiyle yurttaşlıktan
çıkarıldı Nâzım'a yapılan haksızlıkNâzım Hikmet, Türk yurttaşlığından
hangi nedenlerle ve niçin çıkarıldı? Önce, o günlerin politik havasını şöyle bir hatırlayalım.
Nâzım Hikmet Türk yurttaşlığından 1951 yılında
çıkarıldı. O yıllarda, Amerika ve Sovyetler Birliği arasında son derece
ciddi bir gerilim yaşanmaktadır. Soğuk savaş politikalarının gündeme geldiği bir
dönemdir bu yıllar.Dünya ölçeğinde etkin güç ABD'dir. Türkiye
Amerika'nın ittifaklar sistemi içerisinde yer almaktadır.
Sovyetler Birliği'ne ve Moskova'ya karşı son derece
duyarlı bir politika izlemektedir. Amerikan Kongresi'nin Soruşturma
Komisyonu uygulamaları, Amerikan ittifaklar sistemi içerisindeki
tüm ülkelerde ve doğal olarak Türkiye'de örnek alınmakta
ve taklit edilmektedir. Yani, McCarthy'cilik tüm ağırlığı
ile egemendir. Türkiye'de Demokrat Parti iktidarı kurulmuş, tek parti dönemi
sona ermiştir. Ama özgürlük gelmemiştir. Baskıcı
uygulamalar sürmektedir. Amerika'nın isteklerine uygun bir politik
çizgi izlenmeye başlanmıştır. Demokrat Parti iktidarına
karşı olan herkesin komünistlikle ve Moskova'nın ya
da Sovyet hükümetinin hizmetine girmekle suçlaması yaygın
bir uygulama olarak yaşanmaktadır. Dünyanın ve Türkiye'nin böylesine baskıcı ve puslu bir ortamı
yaşadığı sırada, Nâzım Hikmet Moskova'dadır.
DP hükümetine karşı yoğun bir faaliyet içerisindedir. Nâzım'ın
yurttaşlıktan çıkarılması Bakanlar Kurulu, 25 Temmuz 1951 gün ve 3/13401 Sayılı Kararı
ile, Nâzım Hikmet'in, komünist düşüncelere sahip olduğu
ve bu amaçla Türkiye'deki hükümet biçimini ve hükümet edenleri eleştirmesi
nedeniyle yurttaşlıktan çıkarılmasına karar
vermiştir. Bu karar, 15 Ağustos 1951 tarihli Resmi Gazete'de yayımlandı:
''Pasaportsuz olarak İstanbul'dan Romanya'ya kaçan ve oradan da Moskova'ya
giderek havaalanında memleketi aleyhinde beyanatta bulunduğu
ve müteakiben radyo yayınlarında Türkiye'nin hükümet şekli
ve hükümeti idare edenler aleyhinde geniş propaganda kampanyasına
girişerek komünizmi yaymak maksadını güden neşriyatıyla
Sovyet hükümetinin verdiği hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist
Nâzım Hikmet Ran'ın kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda
yapılacak tebligatın bir fayda vermeyeceği mülahaza
edildiğinden Türk vatandaşlığından çıkarılması;
İçişleri Bakanlığı'nın 25.7.1951 tarihli
ve 40945 sayılı yazısı üzerine, 1312 sayılı
kanunun 10. maddesine göre Bakanlar Kurulunca 25.7.1951 tarihinde
kararlaştırılmıştır.'' Görüldüğü gibi, Bakanlar Kurulu'nca Nâzım Hikmet'in davranışı
''memleketi aleyhine beyanatta bulunmak'' , ''hükümet şekli ve
hükümeti idare edenler aleyhinde propaganda yapmak'' ve nihayet, ''komünizmi
yaymak maksadını güden neşriyatı'' , ''Sovyet
Hükümetinin verdiği hizmeti ifa etmek'' olarak yorumlanmış
ve yurttaşlıktan çıkarılma gerekçesi sayılmıştır.Nâzım
Hikmet'in kararnameye konu konuşma ve açıklamaları
ya da yayın faaliyeti, düşünce açıklama özgürlüğünün
kapsamı içerisindedir. Nâzım Hikmet'in salt düşünceleri
nedeniyle suçlanarak yurttaşlıktan çıkarılmış
olduğu anlaşılmaktadır. Hukuk kabul etmez Böyle bir uygulamayı, hukukun kabul edebilmesi elbette ki mümkün değildir.
Ama bu, yaşanmış bir gerçektir. Hükümete ve rejime
yönelik her düşünceyi ve eleştiriyi, Sovyetler Birliği
hükümetine bağlamak, o günlerin moda tutumudur. Nâzım Hikmet
işte bu ruh haliyle suçlanmış ve yurttaşlıktan
çıkarılmıştır. Nâzım Hikmet'in düşünceleri nedeniyle yurttaşlıktan
çıkarıldığı gün, Türkiye, Birleşmiş
Milletler Teşkilatı'nın üyesidir; 1948 yılında
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'ni de imzalamıştır(1).
İnsan Hakları Evrensel Bildirisi'nin imzacı bulunan her devlet,
bildirinin içerdiği hak ve özgürlükleri ayırımsız
tüm yurttaşlarına tanımakla yükümlüdür. Bildiri, herkesin
düşünce ve inançlarını ülke sınırları
içinde ve dışında özgürce açıklama hakkını
kabul etmektedir (Md. 18, 19). Öte yandan, herkesin yurttaşlık
hakkı bulunduğunu ve hiçbir zaman ''keyfi olarak'' yurttaşlıktan
çıkarılmayacağını da öngörmektedir (Md. 15).
İlkelerin
anlamı Anlaşılan o ki o günün Türkiye'si için, bu ilkelerin pek de bir
anlamı yoktur. Bu anormallik içerisinde bir başka boyut
daha bulunmaktadır. Nâzım'ın, yurttaşlıktan çıkarılmasının
kanıtı olarak gösterilen ''memleketi aleyhine beyanatta
bulunmak'' , ''hükümet şekli ve hükümeti idare edenler aleyhine
propaganda yapmak'' ve nihayet, ''komünizmi yaymak maksadıyla
neşriyatı'' yönündeki faaliyetinin suç niteliğinde
olup olmadığı da belirsizdir. Kararname bu eylemlerin içeriğini tartışma konusu yapmamaktadır;
bu yönde herhangi bir değerlendirmeye yer vermemektedir. Nâzım Hikmet'in bu düşünce ve faaliyetinin yasalar karşısında
''suç'' sayıldığı belirtilmemektedir.Bu anlamda
bir iddia bile söz konusu edilmemektedir. Gerçekten de, kararnamede
sözü geçen bu eylemler nedeniyle 1951 yılında ve daha sonraki
yıllarda, Nâzım Hikmet hakkında ne bir soruşturma
yapılmış, ne de bir dava açılmıştır.
Kanıtlar
Nâzım Hikmet, beyanat vermek, yayın yapmak gibi nedenlere dayanılarak
yurttaşlıktan çıkartılmıştır. Bu
eylemler, Nâzım'ın Sovyet hükümetinin hizmetine girdiğinin
kanıtı kabul edilmektedir. Yurttaşlıktan çıkarmayı
gerektirici olduğu ileri sürülen söz konusu beyanat ve yayının
ne zaman, nasıl ve ne şekilde gerçekleştiği, içeriğinin
ne olduğu, Sovyet hükümeti ile ilişkisinin bulunup bulunmadığı,
hiçbir metinde, hiçbir belgede veya kararnamede tartışılmış
bile değildir. Bu beyanat ya da yayın faaliyetinin, yurttaşlıktan çıkarılmayı
gerektirici nitelikte veya bu anlama gelecek bir biçimde kullanıldığına
ya da gerçekleştiğine ilişkin de ciddi bir kanıt
ve değerlendirme bulunmamaktadır. Öne sürülmüş değildir.
Dikkatlice okunduğunda görüleceği gibi, kararnamede, tek satırla
olsun, bu yönde bir anlatım ve değerlendirme, hatta tek
bir sözcük bile bulunmamaktadır. Gözü kara hükümet Bu iddialar, hukuka uygun ve ciddi kanıtlar olmaksızın ileriye
sürülmektedir. O nedenle iddia hukuki bir dayanaktan yoksundur, soyut
suçlamadan ibarettir. Oysa, hukuk, suçlamaların kanıtlanması yükümlülüğünü
öngörmektedir. Her iddianın, onu ileri süren tarafından
kanıtlanması gerekir. Bu, hukukun temel ilkesidir. Hükümetin
daha ilk adımda, hukukun bu ilkesini görmezden geldiği anlaşılmaktadır.
Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılmasına
ilişkin kararnameyi bu yönüyle hukuki saymak olanaksızdır.
Kararname yasaya aykırıdır, keyfi bir uygulamayı
ifade etmektedir. Ne ki, hükümet, gözünü karartabilmiş ve böylesine bir kararı alabilmiştir.
O nedenle bu karar, Türk tarihinin yüz karasıdır, utanılası
bir ayıbıdır. (1) Türkiye, İnsan Hakları Evrensel Bildirisini, 6 Nisan 1949
tarih ve 3/9119 Sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile 27
Mayıs 1949 tarih ve 7217 No'lu Resmi Gazete'de yayımlamıştır.
Bakanlar Kurulu Nâzım
Hikmet 'i yurttaşlıktan çıkarırken keyfi davranmıştır
Hukuk dışı verilen
karar Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılması
kararı 23 Mayıs 1928 tarihinde kabul edilen 1312 Sayılı
Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 10/1. maddesi kuralına
dayandırılmıştır. Bu maddenin
öngördüğü eylem, 'vatan hainliği suçunun' kapsamı içerisinde
değildir. Bakanlar Kurulu kararnamesinde, bu anlamda bir irtibat
dahi kurulmamıştır. Yurttaşlıktan
çıkarma yasasında, kişinin yabancı bir devletin
görevini üstlenmesi noktasında, tahminde bulunmak ya da yorumla
karar vermek olanaksızdır. İddianın, kesin kanıtlarla
kanıtlanması gerekmektedir. Bakanlar Kurulu kararnamesinde,
Nâzım Hikmet'in Sovyet hükümetinin bir hizmetini üstlendiği
iddiası doğrulanmamıştır. İçişleri
Bakanlığı'nın Nâzım Hikmet ile ilgili dosyasında
yer alan Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılmasına
ilişkin Emniyet Genel Müdürlüğü'nün ''teklif yazısı''
25 Temmuz 1951 tarihini taşımaktadır. Bu yazı
aynı gün, İçişleri Bakanlığı'na sunulmuş,
ardından özel ulakla Başbakanlığa ulaştırılmıştır.
Başbakanlık, Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan
çıkarılması kararnamesini yine aynı gün içerisinde
hazırlamış ve gün bitmeden işlemin sonuçlandırılmasını
istemiştir. Bakanların ve Cumhurbaşkanı'nın
imzası da tamamlanır ve Nâzım Hikmet, bir gün içerisinde
yurttaşlıktan çıkarılır. Telaşla ve
aceleyle alınan bir karardır bu. Hukukun gözüyle bakılacaksa Söylenen
ya da iddia edilen şu: Nâzım
Hikmet ''vatan hainliği suçunu'' işlediği için yurttaşlıktan
çıkarıldı. O nedenle, karar doğrudur, yerindedir,
hukuka uygundur. Eğer
hukukun gözü ile bakılacaksa, işte o zaman daha ciddi olunması
gerekmez mi? Hemen belirtelim. Bu iddia doğru değil. Tümüyle
yanlış. Türk
hukukunda vatan hainliği suçu, ilk kez, Büyük Millet Meclisi'nin
29 Nisan 1920 tarihli 2 Sayılı ''Hıyanet-i Vataniye
Kanunu'' ile tanımlanmıştır. Nâzım Hikmet,
bu kanun nedeniyle hiçbir zaman suçlanmamış ve yargılanmamıştır.
Nâzım
Hikmet ile ilgili tüm davalar, uygulanması istenilen yasa maddesi
her ne olursa olsun, komünizm düşüncesini yaymak kastına
dayalıdır. Harp Okulu ve Donanma Mahkemeleri'ndeki siyasal
komplo nitelikli son yargılamalar da bu anlamdadır. Nâzım
Hikmet, yaşamı boyunca düşünce ve inançları nedeniyle
yargılanmıştır. Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan
çıkarılması kararı ise 23 Mayıs 1928 tarihinde
kabul edilen 1312 Sayılı Türk Vatandaşlığı
Kanunu'nun 10/1. maddesi kuralına dayandırılmıştır.
Bu maddenin öngördüğü eylem, ''vatan hainliği suçunun''
kapsamı içerisinde değildir. Kararnamede, bu anlamda bir
irtibat dahi kurulmamıştır. Bu ön belirlemeden sonra
konunun özüne dönelim.Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan
çıkarılması kararı hukuka ve yasaya uygun mudur?
Türk
Vatandaşlığı Kanunu'nun 10/1. maddesinin öngördüğü
düzenleme şöyledir: ''Madde 10 - Ecnebi bir devletin askerlikten
gayrı bir hizmetini deruhte etmiş olanlardan kabul ettiği
hizmetin tayin olunacak müddet zarfında terki için Türkiye'de
bulundukları mahal hükümetleri ve ecnebi memleketinde Türk elçilik
ve şehbenderhaneleri vasıtasile verilecek emre imtisal etmeyen
veya Türkiye ile muharip olan bir devletin hizmetinde bilamezuniyet
devam eden Türkler vatandaşlıktan ıskat olunabilir.''
Görüldüğü
gibi yasa, Türkiye'de veya Türkiye dışında herhangi
bir ülkede yaşayan bir Türk'ün, ''Ecnebi bir devletin askerlikten
gayrı bir hizmetini deruhte etmiş'' olmasını (üstlenmesini),
yurttaşlıktan çıkarma nedeni saymaktadır. Yasanın
öngördüğü düzenleme gereğince, üstlenilen işin, askerlik
dışında ve yabancı devletin hiyerarşisi,
yani disiplini içerisinde olması ya da yabancı devlet yönetiminin
istencine bağlı olarak gerçekleşmiş bulunması
ve nihayet, süreklilik göstermesi gerekmektedir. Kişinin
yabancı bir devletin görevini üstlenmesi noktasında, tahminde
bulunmak ya da yorumla karar vermek olanaksızdır. İddianın,
hukuka uygun ve kesin kanıtlarla kanıtlanması gerekmektedir.
Kararname, Nâzım Hikmet'in Sovyet hükümetinin bir hizmetini üstlendiği
iddiasını ve ayrıca söz konusu hizmetin, yasanın
tanımına uygun nitelik taşıdığı
tartışmasını bile yapmamakta ve bu yolda herhangi
bir kanıta da dayanmamaktadır. Ayrıca
belirtelim ki Nâzım Hikmet'in Sovyet hükümetinin verdiği
hizmeti ifa ettiğine ilişkin hükümetin iddiası samimi
de değildir. Yaşam, bu iddiayı yadsımaktadır.
Anımsanacağı üzere, Nâzım Hikmet'in yurtdışına
çıkışı 17 Haziran 1951 günü gerçekleşmiştir.
Moskova'ya gidişi ise 29 Haziran 1951'dir. Aradan bir ay geçmeden,
25 Temmuz 1951 günü yurttaşlıktan çıkarılmıştır.
Kısacası
hükümet, Nâzım Hikmet'in Moskova'ya gelir gelmez henüz kendisine
barınacak bir yer bile bulmadan, ayağının tozuyla
propaganda ve yayın faaliyetine başlamış olduğunu
iddia etmektedir. Böyle bir iddia ne derece içten ve ciddi olabilir ki? Yurttaşlıktan
çıkarma Türk Vatandaşlığı Kanunu'nun 10. maddesine göre, Türk
yurttaşlığından çıkarılma kararı
verilebilmesi belli bir usule bağlanmıştır. Yasanın getirdiği düzenlemeye ya da usule göre, yabancı bir
devletin bir hizmetini üstlenen Türk yurttaşına, söz konusu
hizmeti, belirtilecek süre içerisinde terk etmesi için bir süre verilir,
eğer bu süre içerisinde bu görevi bırakmamışsa
veya izinsiz olarak sürdürmüşse, bu takdirde yurttaşlıktan
çıkarılması kararı alınabilir. Bu koşul,
yasanın bağlayıcı bir kuralıdır. Bu kural yerine getirilmeden, kişinin yurttaşlıktan çıkarılması
mümkün değildir. Aksi halde verilecek karar yasaya aykırı
olur. Bakanlar Kurulu, yasanın öngördüğü bu usule uymaksızın
Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılmasına
karar vermiştir. Bakanlar Kurulu'nun kararnamesinde, ''... Sovyet hükümetinin verdiği
hizmeti ifa etmekte olan maruf komünist Nâzım Hikmet Ran'ın
kendisine bu hizmeti terk etmesi hususunda yapılacak tebligatın
bir fayda vermeyeceği mülahaza edildiğinden Türk vatandaşlığından
çıkarılması (...) kararlaştırılmıştır''
denilmektedir. Yalnızca
bu özellik bile, Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılması
kararının ne denli keyfi olduğunu göstermeye yetmektedir.
Evet, karar hukuk dışıdır. MHP'li
bakanlara birkaç soru... Televizyon
kanallarında ileri geri konuşmayı marifet sayan MHP'li
bakanlar!.. Sizler;
UNESCO'nun
2002 yılını, Türk Dilinin Şairi ''Nâzım Hikmet'in
Yüzüncü Yılı'' olarak ilan etmesine karşı mısınız?
İnanın,
bunu tüm Türkçe Dünyası ve Türkiye bilmek istiyor!... Sizler;
2002 yılı boyunca, Türkiye'nin tüm dünya gündeminde konuşuluyor,
izleniyor olmasını istemiyor musunuz? Nâzım Hikmet'in
adının, Türkiye'ye böyle bir fırsat sağlamasına
karşı mısınız? İnanın,
bunu tüm Türkiye bilmek istiyor!.. Ilhan
Selçuk
- Cumhuriyet 20.02.01 Sen Nesin, Kimsin?.. Daha ne gazozumuz Amerikandı, ne köftemiz; Babıâli Yokuşu'nun
başında İzmirli Şerbetçi ile Meserret Kıraathanesi
birbirine bakardı; deniz parsellenmemiş, hava kirlenmemiş,
toplum kokuşmamıştı; köşedeki gazeteciden
''Zincirli Hürriyet'' dergisini almıştım; birinci sayfadaki
şiiri okumaya başladım: Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak
başı gibi uzanan bu
memleket bizim Bilekler
kan içinde dişler
kenetli ayaklar
çıplak ve bir ipek halıya benzeyen toprak bu cehennem bu cennet bizim... .... Yaşamak bir ağaç
gibi tek ve hür ve bir orman gibi kardeşçesine bu hasret bizim Şiiri okurken bir heyecan dalgası sarmıştı benliğimi,
tüylerim diken diken olmuştu, tırmandığım
Babıâli Yokuşu ayaklarımın altında dalgalanıyor
gibiydi. Şimdi düşünüyorum; bana o unutulmaz anı yaşattığı
için Nâzım Hikmet 'e borçlu değil miyim?.. Bir arada orman gibi kardeşçesine yaşayıp ağaçlar kadar özgür olmak amacını
yurttaşlarına ilk kez aşılayan şairimizin
dizeleri okullarda sınıfların duvarlarına asılmalı; öğrencilere
ezberletilmeli.. ** Nâzım gibi bir şair
daha var mı dünyada?.. Yarım yüzyıl öncesinde
sorundu.. Bugün de sorun!.. Neymiş?.. Nâzım Hikmet vatan haini imiş, komünistmiş;
hükümetteki MHP'li bakanlar verip veriştiriyorlar; bugün Apo
varsa, Nâzım Hikmet yüzündenmiş; bugünkü ideolojik kavganın
kaynağı Nâzım imiş; vatandaşlığa
alınamazmış, affedilmesi olanaksızmış...
Ne olur Nâzım komünist olursa?.. Batı dünyasında komünist
romancı, öykücü, şair, oyun yazarından geçilmiyor;
Gorki 'den Aragon 'a değin açılan yelpazeyle rüzgârlanıyor
yazın dünyası!.. Bir yazar ya da şair, Hıristiyan,
Musevi, Budist, kitapsız, kitaplı, Zerdüşt, mümin,
inançsız, tektanrılı ya da çoktanrılı olabilir;
geçmiş, gelecek uygarlıklarda hangisini yasaklayabilirsin?.. Sofokles 'i tanrılarıyla özdeşleştirip Antigone 'u defterden
silelim mi?.. Kral Oidipus yazılırken dünyada ne Müslümanlık vardı, ne Hıristiyanlık, ne sosyalizm, ne
komünizm, ne kapitalizm!.. Adına sanat denen kavramın ideolojilerden soyutlanmış
içeriğindeki öz değeri algılamayan kişinin 2001
yılında tam anlamında ''hırt'' sayılması
gerekmez mi?.. * Utanç verici bir olay yaşıyoruz.
Yeni milenyumun başlangıcında, geçen yüzyıldan miras
kalan ''Nâzım Hikmet sorunu'' 57'nci koalisyon hükümetinde ilkelliğin
tartışmasına dönüştü. ''- Nâzım vatandaşlığa alınmalı mı?..''
Kimi MHP'li bakan, bir marifetmiş gibi gazetecilere demeç veriyor:
''- Bu yoldaki kararname önüme geldi, imzalamadım, Nâzım Hikmet
vatan hainidir.'' Türkiye'nin malını mülkünü, taşını toprağını,
fabrikasını, bankasını, iletişim ağını,
bağımsızlığını, yani istiklalini
ve onurunu üç-beş kuruş için haraç mezat yabancılara ipotek
eden ya da satan kim?.. Sen değil misin?..
Vatanseverlik buysa.. Nâzım elbette vatan
haini... Ya sen nesin?.. Bekir
Coşkun – Hürriyet 15-02-2001: Názım'ı
kurtarın...
BENCE
Názım Hikmet bu adamların eline düşmemeli... Büyük
şair, bu adamların kara ellerine, münasebetsiz ağızlarına,
tükenmiş vicdanlarına kalmamalı... Toplum
zaten Názim Hikmet'i kendi şairi, kendi parçası, kendi soyundan-sopundan,
kendi içinde görüyorsa görüyor... Eğer
o akılsız-şom ağızlı adamın izni
ile Názım Hikmet Türkiye'ye dönecekse... Dönmesin... * Tarikat
şeyhinin İstanbul'un en özel yerine gömülmesi için iki saatte
toplanan imzalar, Názım Hikmet gibi bir evrensel şair için
bir türlü toplanamadı... Birisi tarikat şeyhi... Çağdaşlığa ve aydınlığa direnişin
simgesi... Türkiye Batı'ya açılmak isterken, yaratılan kara tablolarla,
ülkenin önüne set çeken anlayışın sembolü... Öbürü şiirlerini tüm dünyanın okuduğu, Alaska'dan Malezya'ya
kadar tüm toplulukların tanıdığı, harflerle
yarattığı sevgi-barış dünyasına Batılıların
gıpta ettikleri bir büyük şair... Birincisini en bulunmaz yere gömmek için telaşlanan-koşuşturan-yırtınanlar,
ne yazık ki sıra Názım'a gelince, olmadık hakaretleri
sıralamaya başlıyorlar... Názım'ı Türkiye'ye getirme ya da vatandaşlığını
iade etme onurunu bunlara vermeyin... Bırakın kalsın... * Yine; kentlerin tepeleri anıt mezarlarla doldu... Milliyetçi-maneviyatçı Büyük Türk Büyüklerinin mezarları ile... Gazetelerde ise her gün onların arkalarında bıraktıkları
yıkıntıyı, çetelerini, esrarengiz servetlerini,
şaşırtıcı-garip ilişkilerini okuyorsunuz... Onlara tepelerde yer var... Ama Názım'a bir ağaç gölgesi yok... Olmasın da... Bu adamların gönlü ile Názım'a iade-i itibar verilecekse verilmesin,
kalsın... Ne bir zırnık onur... Ne bir ağaç gölgesi... Toplumun vefası gibi o yüce duyguda, o tarihi belgede, o sevgi ve barış
isteyen girişimde, bu adamların imzası olmasın... Bence Názım'ı bunların elinden kurtarın... Kalsın... Melih Aşık-Milliyet 20.02.01 Sözde Nazım'a itibarını
iade edecekler. Oysa konuştukça asıl kendilerinin bir itibar
ve ihtiyaç krizi içinde bulundukları anlaşılıyor.
Sevgili Bekir Coşkun sütununda
diyor ki: Celal
Başlangıç-Radikal 29.01.01 'Yurttaş Nâzım' geliyor!Nâzım Hikmet'in
yurttaşlık hakkının iadesi için Kültür Bakanlığı
hazırlıklara başladı. 100. doğum yıldönümü
nedeniyle 2002 'Uluslararası Nâzım Hikmet Yılı'
olarak kutlanacak. 21'inci yüzyılda Türkiye belki de bir ayıbından
daha kurtulacak Celal
BAŞLANGIÇ Nâzım'ın
çınarı Moskova'da
Sürgünlerde bestelenen
şiirler
Nazım Hikmet Vatan Hainliğine Devam Ediyor Hala
Nazım Hikmet 25 Temmuz 1951 tarihinde,Vatana ihanet
ettiği gerekçesiyle, 13401 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesiyle
vatandaşlıktan çıkarılır.Kültür Bakanı
Istemihan Talay`ın önerisiyle, 50 yıl sonra,Nazım`a vatandaşlığın
iadesini öngören Bakanlar Kurulu Kararnamesi imzaya açıldi. Kabinenin MHP`li bakanları Esad Coşan Kararnamesini hiç zaman
geçirmeden imzalarken,Nazım`a vatandaşlık iadesini
öngören Kararnameyi imzalamakta nazlanıyorlar.Seçimlerden sonra
hükümet kurulma tartişmalarının yaşandığı
sıralarda,ülkücülerin değiştiğini ifade eden MHP`lilere
bugün bakınca,MHP`de nasıl bir değişiklik olduğunu kestirmek güç. Partinin paralarını,ülkücülerin Almanya`dan
bavullarla gönderdikleri paraları iç edip,gizli gizli kendi özel
hesabına, milli bankalar dururken yabanci bankalara, yatırdığı
iddia edilen Başbuğ`larını savunmaktan aciz kalan,kem
küm etmekten öteye gidemeyen ülkücüler ne kadar değişti? Su Mehmet Gül denen geçmişi karanlik zatın Nazım
hakkında söylediklerine bakarmısınız: -Zaten dirisine tahammül ettiğimiz bir sürü Nazim
Hikmet var. Onun ölüsü de gelirse alır müzeye koyarız. -Nazım Hikmet`in ele alınır tarafı
yok ama neredeyse dünyanın en büyük şairi ilan edecekler. -Cumhuriyet döneminde onun gibi en az 10-15 şair
yetişti. -Nazım`ın tapusu bize değil Polonya`ya
ait. Mehmet Gül ve onun gibileri bu ülkeye ne vermişler
ki kan ve şiddetten başka.Yeri geldiğinde törelerine
sığınarak kendi içlerinde de şiddete yönelen,Cumhurbaşkanlığına
adaylığını koyan milletvekillerini yumruklamaya
kalkan,kendi düşüncelerini savunmayan her kezi fütursuzca vatan
haini ilan edenlerin mi tekelinde ülke sevgisi. Nazım`ın şiirlerinin 41 ülkede yayınlanması
olgusunu paranoid bir ruh haliyle, o ülkelerin Türkiye düşmanı
olduklarını iddia etmekle geçiriyorlar.O ülkeler arasında
ülkücülerin hayallerini besleyen o büyük Turan`ın türki devletleri
de var.Peki Nazım`ın şiirlerinin henüz yayınlanmadığı
ülkeler Türkiye dostu mu? Mehmet Gül ve onun gibi düşünenler bu hayattan iz
bırakmadan tarihin derinliklerinde kaybolup gidecekler. Nasıl 50 yıl önce Nazım`ı komediye çalan uydurmaca iddialarla hapislere atıp,ellisinden
sonra hasta yüreğiyle askerlik yapmasını isteyen,öldürüleceğinden
çekinerek çok sevdiği vatanından kopup Moskova`ya gidince
O´nu vatan haini ilan edip vatandaşlıktan çıkaranların
isimleri bugün hafızalardan
silinmişse, bugün saldırgan, nefrete çalan üsluplarıyla
Nazım Hikmet`in yeniden Türk Vatandaşlığı`na
karşı çıkanlarin isimleri de tarihin çöplüğünde
hakettikleri yeri alacaktır. Sen mutlu ol Nazım!Çakallar ulumaya devam etsin.Bizim
Sana olan sevgimiz ne Bakanlar Kurulu Kararnamesi`nin ne de vicdanlarıyla
hasaplaşmamış, dünyaya siyah beyaz bakmaktan öteye
gidemeyen Politikacılarin tekelindedir. Güneri
Civaoğlu Milliyet - 11.02.01 Yurttaş
Nazım
Çalışma odamda, sol omuzuna dökülmüş uzun sarı saçlarını
yıkayan çıplak bir kadın heykeli... Bu yapıt, Nazım Hikmet'in Novadeviçye'deki mezar taşını
yapan Vladimir Lemport ve Nikolay Silis'in imzalarını taşıyor.Nazım'ın
"Rüzgara Karşı Yürüyen Adam" şiirinden esinlenerek
görüntüsünün işlendiği mezar taşında "Uluslararası
Barış Ödülü Sahibi Türk Şairi Nazım Hikmet"
yazar. Türk şairi ama, hala Türk vatandaşı değil.
Nazım'a suikast girişimleri
Koray Düzgören ve bir grup arkadaşla Şair için hazırladığımız
TV belgeselinden bazı bölümler yansıtayım.Eşi
Vera anlatıyor:"Nazım'ı Bulgaristan'da zehirlemeye
kalkışmışlar. Bir davette, Nazım'ın yanında çok güzel bir Bulgar kadın
şair oturuyormuş.Önce Nazım'a yemek servisi yapılmış.Nazım,
kibar bir adam olduğu için servis yapılan tabağı
kadına ikram etmiş... 20 dakika sonra kadın, ağır
bir zehirlenme geçirmiş.Ambülansla hastaneye götürülmüş.
2 ay hastanede kalmış.Kadın gençti, dayandı...
Ama, ya Nazım yeseydi o yemeği..."
Ünlü Rus şair Yevtuşenko da anlatıyor:"Nazım'ın
evinde oturuyorduk.Ansızın içeriye bir adam girdi. Nazım'ın
önünde diz çöktü.Özür diliyordu. Onu, KGB Şefi Beria'nın
yardımcısı çağırtmış ve 'bir otomobilkazası
düzenleyerek Nazım'ı öldüreceksin' demiş. Adam bir süre
savsaklamış. Sonra Stalin öldü. Beria da tutuklandı. Adam da Nazım'dan özür
dilemeye gelmiş.Nazım, diz çöken adamı kaldırdı...
Kucaklayıp öptü. 'İçelim birlikte, ruhun temiz senin' dedi."
Stalin putları Nazım'a kızıyorlardı, çünkü... Yevtuşenko'ya göre
"Nazım idealistti."Kaçıp Moskova'ya geldiği günlerde, Nazım'ın
Yazarlar Birliği'nde yaptığı konuşmayı,
gene Yevtuşenko anlatıyor:"Nazım, şöyle demişti:
'Her sahnede, yoldaş Stalin pohpohlanıyor.Görüşmemizde
ona açık yüreklilikle söyleyeceğim ki, kendisinintanrılaştırılmasına
karşı çıkmalıdır. Çünkü nereye gidersem gideyim,
her yerde onun çok zevksiz büstlerini ve portrelerini gördüm. Bunlar, taşralı
küçük burjuva zevkiyle yapılmışlar.' Daha konuşmanın
bu cümlelerinde, 440 sanatçının doldurduğu salon boşalmıştı... Çünkü... O devirde Stalin'e, dolaylı bir eleştiri bile, hapsi
boylamayı ya da Sibirya'ya sürülmeyi gerektiriyordu. Nazım'a
dokunamadılar.Ama... Stalin'le randevusu iptal edildi."
İvanoviç
yaşadı mı?
Dahası... Nazım, "İvanoviç Yaşadı mı?"
adlı eseriyle şimşekleri iyice üstüne çekti.Rejimi
acımasızca eleştiriyordu. Kremlin, oyunu gösterimden kaldırdı.Kitaplarını az basıyorlardı.
Satış geliri de az oluyordu.Geçim sıkıntısı
çekiyordu.Oysa... Hem yeni evlendiği genç ve güzel sanatçı
Vera'ya, hem de eskieşi Münevver Hanım ve oğlu Mehmet'e
bakmak zorundaydı. Türkçe
yayın yapan "Bizim Radyo"da konuşması istendi. "Böylece
maddi sıkıntılarının azalabileceği"
söylendi. Ama...
O, ülkesine ve ülkesinin insanlarına karşı tek kelime
bile etmedi.Söylemleri TCK'dan çıkarılan 142. maddenin "arkaik
suç" kavramına ancak giriyordu.
Ve... "Mutlu Ol Nazım" oyunundan
bir bölüm: "Ülkeme dönmek için ölmek zorundayım.
Biliyorum bunu... Bizim barışmamız ölümümden sonra
olacak. Gün gelecek, belli çevrelerin nefreti, politikacıların
budalalığı, hatta kimi yazarların kıskançlığı
geçecek, anlamsızlaşacaktır..." Nazım Yılı
Kültür Bakanlığı,
Nazım Hikmet'in 100. doğum yılı olan 2002'de uluslararası
düzeyde anılması için UNESCO nezdindeki girişimleri
sürdürüyor. Nazım, geçen yüzyılın
en büyük şairlerinden biri olarak kabul ediliyor.Dünyaca anılacak
olması Türkiye açısından gurur vericidir. Ancak Nazım'la
ilgili UNESCO'ya çağrıda bulunurken, 50 yıllık
bir ayıbı da temizlemek gerekiyor. MHP'nin imza atmakta "nazlandığı" yurttaşlık
kararnamesinden söz ediyoruz!Kültür Bakanı İstemihan Talay
doğru bir iş yaptı; Nazım Hikmet'le ilgili 25
Temmuz 1951 tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptal edilerek
yuttaşlık haklarının geri
verilmesi yönünde bir öneri hazırladı. Bakanlar Kurulu kararına
ilk imzayı Başbakan Ecevit attı. İlginçtir.Esad Coşan kararnamesi DSP'nin "takiyeci"
kanadınca elden dolaştırılıp, ANAP ve MHP'li
bakanlara jet hızıyla imzalatılırken Nazım
Hikmet'le ilgili girişim nedense ağırdan alındı.
Eşzamanlı çıkmadı. Ecevit dün konuyu Devlet Bahçeli'yle görüştüğünü, imza sorunu
olmadığınısöylüyordu.Kültür Bakanı Talay,
MHP'nin "töreci" kanadını ikna edebilmek için
öneri yazısında "Başbuğ"u anarak, 1994
yılı kongresinde Nazım'ın Kurtuluş Savaşı
Destanı'ndaki, "Dört nala gelip uzak Asya'dan, Akdeniz'e
bir kısrak başı gibi uzanan bu memleket bizim"
dizelerini okuyan Türkeş'i referans göstermiş. MHP'li bakanlar da imza atarsa,Türkiye'nin 2002 yılının
UNESCO tarafından "Nazım Hikmet Yılı"
olarak ilan edilmesi konusundaki girişimi daha etkili hale gelebilir.Nazım'a
yurttaşlık hakkını iade etmeden uluslarası
etkinliklere sahiplenmenin inandırıcılığı
olabilir mi? Dileriz, kabinedeki eksik imzalar bu hafta tamamlanır. Yurttaşlık yolu,
ünlü şairin Moskova'daki mezarının Türkiye'ye getirilmesinin adımını oluşturabilir
mi? Elbette son söz ailesinin ancak kendi "vasiyet"i
açık: "Anadolu'da bir köy mezarlığına
gömün beni, tepemde bir çınar olursa taş maş da istemez hani..." Radikal 11.02.01 Retçi bakanlara Nâzım'dan şiir İSTANBUL - Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat
Vakfı, ünlü şairin vatandaşlığa yeniden kabul edilmesi kararnamesini bazı
bakanların imzalamayacaklarını açıklamalarına
sert tepki gösterdi. Hapiste 17 yılını geçirmesine
karşın Nâzım Hikmet'i en çok yaralayanın yurttaşlıktan
çıkarılması olduğu belirtilen açıklamada,
kararnameyi imzalamayan bakanlara Nâzım'ın şiiriyle
yanıt verildi. Açıklamada, Nâzım'ın şiirindeki
"Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından, hey
gidi dünya çıkarılmışım. Beni Türklükten,
halkımın evladı olmaktan, milletime ölümsüz bağlı
bulunmaktan kimse, hiçbir kuvvet çıkaramaz, ayıramaz..."
sözlerine yer verildi. Nazım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Vakfı Genel Sekreteri
Kıymet Coşkun, Nâzım'ın 1951'de vatandaşlıktan
çıkarılmasının politik bir karar olduğunu
anımsattı. Nâzım Hikmet'in yurttaşlıktan çıkarılma kararının
kaldırılmasının 'iadei itibar' olarak görülemeyeceğini
belirten Coşkun, "Bu çaba Türkiye'nin geçmişindeki
antidemok-ratik,hukuk dışı uygulamalarının
düzeltilmesi girişimidir. Onun iadei itibara gereksinimi yoktur.
Er ya da geç Nâzım Hikmet ile ilgili bu utanç verici karar kaldırılacak
ve Türkiye bu ayıptan kurtulacaktır" dedi. BAHAR
TANRISEVER - Cumhuriyet 11.02.01 Hükümetin MHP kanadının, Nâzım Hikmet'e yurttaşlık
hakkı verilmesine karşı çıkması tepki gördü
Nâzım'a
yasak insanlık suçu
ANKARA - Hükümetin MHP kanadının, Nâzım Hikmet 'e yurttaşlık
hakkının geri verilmesine ilişkin kararnameye soğuk
bakması, sanatçı ve yazarların tepkisine yol açtı.
Şair Şükrü Erbaş , kararname ile bir yanlışlığın
düzeltileceğine işaret ederken ''MHP'li bakanlar ya da milletvekilleri
Rusya'ya gitsinler, Nâzım buraya gelsin'' dedi. Şair Salih Bolat da Nâzım Hikmet'inevrensel ölçülerdeki şairliğinin
''MHP'nin iznine bağlı olmadığını''
belirterek ''Nâzım'ın topluma, kültürümüze mal olmasını, kuşakların onun şiirinden tat almasını geciktirmek
bir insanlık suçudur'' diye konuştu. Hükümetin, Nâzım Hikmet'i yurttaşlıktan çıkaran 1951
tarihli Bakanlar Kurulu kararının iptali amacıyla imzaya
açtığı kararnameye özellikle MHP'li bazı bakan ve milletvekillerinin karşı
çıkışıyla başlayan tartışma büyüyor.
Şair Şükrü Erbaş , MHP'lilerin tavrını değerlendirirken ''MHP'li bakanlar
ya da milletvekilleri Rusya'ya gitsinler, Nâzım buraya gelsin.
İyi bir değişim olur'' diye konuştu. Nâzım Hikmet Kültür ve Sanat Vakfı Genel Sekreteri Kıymet
Coşkun , kararnamenin Nâzım Hikmet'e ''iade-i itibarı''
şeklinde basına yansıdığına dikkat
çekerek ''Onun yurttaşlığı ile ona itibarının
iade edildiğini düşünenler yanılmaktadır. Onun iade-i itibara
gereksinimi yoktur. Ama bu ülkenin insanlarının, hepimizin
Nâzım Hikmet'e gereksinimi vardır'' dedi. Şair Salih Bolat , Nâzım Hikmet'in ''evrensel ölçülerde'' bir
şair olduğunu belirterek ''Onun evrensel şairliği
MHP'nin iznine bağlı değildir'' dedi. Şair Ali Cengizkan , Nâzım Hikmet'in yurttaşlığı
ve mezarının Türkiye'ye getirilmesinin ilk kez 4 yıl
kadar önce gündeme geldiğini anımsatırken ''Mezarı
gerçekten Moskova'da kalabilir. Esas olan yurttaşlığının
geri verilmesi'' dedi. Yazar Ayla Kutlu , Nâzım Hikmet'e Türkiye'nin yakışacağını
vurgularken ''O her zaman bizim yaşamımızın içindeydi.
Şimdi sanatsal kimliğiyle hukuksal haklarının
kendi ülkesinde birleşmesi düşüncesi bile bana mutluluk
veriyor. Sonucunun olumlu olacağına inanıyorum'' diye
konuştu. Şair Hüseyin Atabaş , başından beri Nâzım Hikmet'in
gömütünün Türkiye'ye getirilmesine karşı olduğunu,
bunu dili döndüğünce söylemeye çalıştığını
belirtti. Muhsine HELİMOĞLU YAVUZ - Cumhuriyet
20.02.01 Rüzgâra
Karşı Yürüyen Adam...
Nâzım 'ın vatandaşlığı tartışmalarını,
televizyondan içim yanarak ve haklı bir öfkeyle kuşatılmış
olarak izliyorum: Onun değerini hiç mi hiç anlayamamış
olan, daha doğrusu beyinlerine, kimbilir daha hangi yaşlarda
geçtikleri, hangi ''tedrisat'' tezgâhlarında kendi istençleri
dışında takılmış at gözlüklerinden kurtulup
anlamak istemeyen, belki de anlamaları hiç mi hiç mümkün olmayan
kimilerinin, bu büyük dünya şairini , yayvan ağızları
ve bozuk Türkçeleriyle bir kez daha aynı aymazlığa
düşüp vatan haini ilan etmelerini, daha doğrusu onlara bu
fırsatın verilmesini, pek çok aydınımız gibi
ben de acı ve öfkeyle izliyorum... Oysa Nâzım'a vatandaşlığının
geri verilmesi, Nâzım'dan çok ülkemiz için, halkımız
için büyük bir onurdur. Buna oylarıyla, imzalarıyla birinci
derecede katkıda bulunacakların ise yaşamlarında
kendileri fark etmeseler de belki de hiç hak etmedikleri bulunmaz
bir onur olacaktır. Yönetimdeki eşi benzeri görülmemiş ''büyük
ve eşsiz'' uyumun bozulmaması uğruna, bu insanlara,
hiç anlayamadıkları ve hiç hak etmedikleri, bu büyük onur
verilmemelidir. Nâzım bu beyinlere birkaç gömlek büyük gelir.
Bu nedenledir ki, Sayın Kültür Bakanı lütfen bu önerinizi
derhal geri çekin ve Nâzım'ın adının, hiç mi hiç
yakışmayan ağızlarda ''gevelenmesine'' böylece
bir son verin. Şu aşamada yapacağınız en
yararlı eylem bu olacaktır sanırım. Nâzım'ın vatandaşlığına ancak yine onun
tanımıyla o ''hiç yaşamamışçasına ölen,
topraktan bilen, Nasrettin Hoca gibi ağlayan Bayburtlu Zihni gibi gülen'' halkımız karar verebilir.
Halk ise onu kendisinden hiç uzak tutmamıştır ki, yeniden
geri almaya kalksın. Öyleyse ortadaki bu yapay ve tamamen formel
vatandaşlık sorununun da bir geçerliliği yoktur. Bu
ülke ve bu dünya ne kadar bizimse Nâzım da o kadar bizimdir.
Kimi aymazlar, kör bir inatla her ne kadar görmezden gelmeye çalışsalar
da Nâzım, Türk dilinin en büyük şairidir. Çünkü körler görmese
de yıldızlar parlamaya devam ederler. Doğru dürüst
okuyup yazamadıkları, dahası konuşamadıkları
yanlış yayık Türkçeleriyle, ona bu hakkı vermeyeceklerini
televizyon kameraları önünde gülünç bir kasıntıyla
söylemelerinin ise realitede hiçbir ''kıymeti harbiyesi'' yoktur.
Ayrıca özdeksel çıkarları gereği,lider sultası
altında sinmiş bu aslanlar, yine ''büyük uyum'' adına,
yarın liderlerinden gelecek bir işaretle bunu imzalamaya kalkarlarsa, içine düşecekleri acınası durumu nasıl
açıklayacaklardır. Bir kaç tümcede özetleyeceğim şu halk anlatısı, bu
durumla çok iyi örtüşmektedir: Aslan, şaşıp düşerek
dostluğuna kabul ettiği bir tilki tarafından tuzağa
düşürülerek, eli kolu bağlanır. Yine dostluğunu
sunması koşuluyla da bir fare tarafından, ipleri çözülerek
kurtarılır. Kurtulur kurtulmaz yürüyüp giderken de ardından,
hani kalıp beni dostluğuna kabul edecektin diye bağıran
fareye, aslanların tilkiler tarafından bağlandığı
ve fareler tarafından da kurtarıldığı bir
ülkede benim yerim olamaz der ve ardına bile bakmadan yürüyüp
gider. Hey koca şair, hey Rüzgâra Karşı Yürüyen Adam, sen ki
yürüyüp gitmelerin ve binbir acılı özlemlerin ustasısın,
önceden yaptığın gibi, var yine yürü git... Milyonlarca
aydınlık ve sevgi dolu yüreği de yüreğinle birlikte
götürerek... Sosyal
Ayrıntılar Ansiklopedisi - www.sosyal.cc.st Bizim Yurdumuz Nâzim'in SiirleriSevgili Nâzim, Yine senin vatandasligini tartismaya basladilar.
Senin yeniden Türk vatandasi olmani isteyenler, daha dogrusu, sana
vatandaslik hakkinin iadesini isteyenler, konuyu namuslari gibi savunuyorlar;
haklilar, israrlilar. Ama
ya digerleri? Onlar, bulunduklari yerden, haklariymis gibi; becerebilirlermis
gibi; ve sanki dünya sairi Nâzim'a ulasabilirlermis gibi;ve sanki
söyledikleri kendileri disinda birileri tarafindan kabul görür ve
geçerli bulunurmus gibi; senin üstüne fikir beyan etmeye basladilar.
"Vatan
hainidir ama iyi sairdir" diyorlar senin için. Gülme gerçekten
öyle diyorlar. Hani sen; "vatan
polis copuysa Ödeneklerinizse,
maaslarinizsa vatan, Vatan
Amerikan üsleri, Amerikan bombasi, Amerikan donanmasi, topuysa, Vatan
kurtulmamaksa kokmus karanligimizdan, ben
vatan hainiyim." diyorsun
ya. Anlamamislar. Ama sen aldirmazsin onlara, çünkü biraz sonra anlatacaklarim
daha vahim. Onlar açisindan yani. Bir
tanesi, vatandaslik hakki için bizzat senin gelip basvurman gerektigini
söylemis. Iyi olurdu... Medyaci diliyle "bir ilki gerçeklestirirdin"
ve canli yayin bile yaparlardi. Biz de söyle iki laf ederdik karsilikli
amaaa... Bir
digeri, (genel baskan olani), "bir güzellik yapilmaliydi ben
de destek oldum" demis. Toplumda gerginlik yaratan bu tür konularin
artik Türkiye gündeminden düsmesi gerektigini düsündügünden, meseleye
destek verecek ve verilmesini saglayacakmis. "Biz iktidari kaybetmek
istemiyoruz"un Türkçesi, tabani da kirmadan çig tavuk yemenin
"güzelligi".... Ayni
partiden bir baskasi, "dirisi ise yaramadi ölüsü mü yarayacak"
demis.Ülke olarak Avrupa Birligine girmeye çalisirken, onlarin biyiklarini
kesiyoruz, kavga görüntülerini saklayip, "yok yok bunlar valla
degistiler"diye kendimiz inanmadigimiz seylere elalemi inandirmaya
çalisiyoruz ya, tüm bunlar olurken, 2002 yilinin UNESCO tarafindan
Nâzim yili ilan edilmesi için çaba gösterilmesini kiskanmis olmalilar.
Su sonuncusu kemiklerini birkaç kez yerinden oynatacak bir laf (gülmekten
tabii); bir bakan söylemis; "Ben ölülerle ugrasmiyorum, hayvanlarla,
tarimla ugrasiyorum" demis. Ama
neyse ki, seninle ilgili bir kararin onlara kalmasinin bu ülkenin
ayibi oldugunu söyleyip, "Nâzim"i rahat birakin, bu adamlarin
elinden kurtarin" diyen bir halk var. Çünkü onlar, "Türkiye
Cumhuriyeti vatandasligindan, hey gidi dünya çikarilmisim." Dizelerini
animsiyorlar. "Beni Türklükten, halkimin evladi olmaktan, milletime
ölümsüz bagli bulunmaktan kimse, hiçbir kuvvet çikaramaz, ayiramaz..."
diye yazdigini da... Gençler ve yaslilar, kadinlar ve erkekler, berberler
ve entelektüeller, üstelik sadece Türkiye'de degil dünyada da pek
çok insan duygularini ve düsüncelerini senin siirlerinle ifade ediyor
ya... Hani
senin siirlerin bizim yurdumuz ya... Ve
o yurdun sinirlari, dünyayla bütünlesiyor ya; ve onlar o yurdun kapisindan
bir türlü giremiyorlar ya... Yani aslinda onlar seni degil de sen
onlari kabul etmiyorsun ya... "Yani,
öylesine ciddiye alacaksin ki yasamayi, yetmisinde
bile, meselâ, zeytin dikeceksin, hem
de öyle çocuklara falan kalir diye degil, ölmekten
korktugun halde ölüme inanmadigin için, yasamak, yani agir bastigindan." Altan
Gökmen – Habertürk Internet Sitesi NAZIM'IN ITIBARINI IADE ETMEK
MHP'LI BAKANLARA MI KALDI ?
Hüsnü
Yusuf Gökalp, Enis Öksüz ve Osman Durmus... Türkçe'nin, Türk Edebiyati'nin
gelmis geçmis bu en önemli üç isminin edebiyat haricinde ortak bir
noktalari daha var. Bildiniz; üçü de mevcut hükümette bakan. Birincisi Tarim
ve Köyisleri, ikincisi Ulastirma, üçüncüsü de Saglik konularinda aziz
milletimizin hizmetine kosuyor. Nefes
almadan, dur durak bilmeden çalisarak cümle aleme parmak isirtan "muhtesem
trio", ne yazik ki; omuzlarindaki bu mukaddes vazifeler nedeniyle
sanat ve edebiyata son dönemde kafi zaman ayiramiyor, yazi ve düsüncelerinin tiryakisi
genis kitlelerin ruh zenginliklerine yeterince seslenemiyorlardi. Neyse
ki Bakanlar Kurulu'nda imzaya açilan bir kararname sayesinde vatandaslarimiz,
bahsi geçen dev edebiyatçilarimizin hasret kaldiklari degerli fikirleriyle
az da olsa hasir nesir olabildi. Üç kiymetli ozan ve ayni zamanda
siyaset adamimiz, Nazim Hikmet'in vatandaslik hakkinin iadesine iliskin
kararnameyi imzalayip imzalamayacaklari konusundaki sorulara, asagidaki
veciz karsiliklari verdiler: Tarim
ve Köyisleri Bakani Hüsnü Yusuf Gökalp: "1990`dan beri biriken
çiftçi borçlari var, kuraklik var, tarimin meseleleri var, onlarla
ugrasiyorum. Ben su anda canlilarla ugrasiyorum. Önümüze gelince düsünürüz". Ulastirma Bakani Enis Öksüz: "Gidin mahkeme kararlarini
arastirin. Ben fikrimi söyledim, açik söyledim, net söyledim, lafi
bulandirmadim. Bu memlekette fikirler söylendigi zaman demokrasi olur. Koalisyon protokolü
ve hükümet programinda olmayan bu teklifin olup olamayacagi takdire
bagli". Saglik
Bakani Osman Durmus: "Benim öyle bir kararnameden bilgim yok".
Görüldügü
üzere üç degerli ilim ve fikir adami da, kendilerine yakisan heybet
ve cesamette konusarak, özlü görüslerini hiçbir kargasaya mahal vermeden
ortaya koymus. Türk dünyasinin yetistirdigi bu nadide degerlere sahip
çikan ve çatisi altinda toplayan Milliyetçi Hareket Partisi ne kadar övünse
azdir. Insallah
öz be öz bu topraklarin çocugu olan ve milletimizin "entelektüel
gelisiminde" azimsanmayacak katkilara sahip Haluk Kirci ve Mehmet
Ali Agca gibi büyük "eylem adami ve düsünürler" de en kisa
zamanda kendilerine reva görülen mezalimi atlatir, memleketin sanat
ve edebiyat gündeminde yeniden hak ettikleri belirleyici role kavusurlar.
Bilhassa su anda "canlilarla" ugrasan Tarim ve Köyisleri
Bakani, duayen edebiyatçi Hüsnü Yusuf Gökalp'i, "derin tecrübeleriyle"
bu sikintidan kurtarir ve "ruhani" meselelere rücu edebilmesinde
kendisine ilham kaynagi olurlar!Nazim Hikmet'in vatandasligini iade
etmek için imzaya açilan kararname de bu suretle belki bir ise yarar
ve kimin ne oldugu biraz daha ortaya çikar. Elli yil önce Demokrat
Parti'nin vatandasliktan çikardigi Nazim Hikmet, elli yil sonra daha
da "demokrat" bir koalisyon tarafindan siyasi pazarlik konusu
yapilir, vatandaslik hakkinin iadesi için MHP'li bakanlarin ne söyleyeceklerine
bakilir. Hem dua edin de Basbakan yarin öbür gün çikip "imzalar
tamam; Nazim Hikmet Süleymaniye'ye defnedilecek" demesin. Olur
mu olur; biliyorsunuz Hüsamettin Özkan'in bu aralar "isi basindan
askin"; her daim kollayacak hali pek kalmadi Ecevit'i! Yahu
Türkiye gerçekten bir tuhaf oldu. Nazim'in vatandasligi için MHP'den
icazet bekleniyor, hatta laf zaman zaman "iade-i itibar"a
bile getiriliyor; sanki koca Nazim'in ihtiyaci varmis gibi. Sanki
MHP'li bakanlar kararnameye imza koymasalar Nazim'in incileri dökülecekmis,
degeri eksilecekmis gibi. Yani
Nazim Hikmet Kurtulus Savasi Destani'ni, "Hüsnü Yusuf Gökalp,
Enis Öksüz ve Osman Durmus bana vatandasligimi iade etsin" diye
mi yazmisti? Nazim yasasa ne derdi acaba bu duruma; kimse düsündü
mü? Elli yilin ayibini temizlemek için baska taseron mu kalmadi? Cevabi
sagliginda zaten kendisi vermis Nazim'in; fazla söze ne hacet: "Ben bir insan, ben
bir Türk sairi Nazim Hikmet ben tepeden tirnaga insan tepeden tirnaga kavga, hasret ve ümitten ibaret."
Affet bizi Koca Nazim. Rahat uyu; neyse ki görmedin
bugünleri. |
|
|
|
|
|
||
|
|
|
||
|
|
Anasayfa - Güncel - Medya Haberleri - Dosyalar - Kültür-Sanat - Medya`dan - Etkinlikler Takvimi - Arsiv - Linkler - e-Posta |
|
|
|
|
Iletisim: |
|
|